'Günaydın hayatım'
Babamın huzur verici sesiyle yavaşça uyandım.Gözlerimi açar açmaz babamın suratıyla karşılaştım.Kafasını iyice yüzüme yaklaştırmıştı.Gülümsedim.'Günaydın babacığım.' 'Kahvaltı hazır hadi aşağı gel de kahvaltımızı yapalım sonra hazırlanırsın.' dediğinde şaşırdım.Yüzüne aptal aptal baktığımda bana 'Okulun ilk günü,unuttum deme bana.' diye çıkıştı.Kafama dank eden gerçeklikle ayağa fırladım.Princeton Üniversitesinde ilk günümdü ve ben uyuya kalmıştım.Saate bakmak için telefonumu elime aldım.7.15 tamam geç kalmış değildim.Dersler 9.00'da başlıyordu.Derin bir nefes aldım.Bu arada babam odadan çıkmıştı.
Banyoya ilerlemeye başladım.Bu arada son bir ayda yaşadığım inanılmaz olayları kafamda listeliyordum
1- Princeton Üniversitesini kazanmıştım.
2-New Jersey'e taşınıp Büyükbabamdan kalan bu mükemmel eve yerleşmiştim.
3-Tek başıma yaşamaya başlayacaktım
Tabi bunların getirdiği eksilerde vardı.
1-New York'dan ayrılmak zorunda kalmıştım.
2-Yeni bir işte çalışmak zorundaydım.
3-Babamla arama mesafe girecekti.
4-Yakın arkadaşlarımdan uzaklaşmıştım
Bunları çok dert etmemeye çalışarak artılara odaklandım.Büyükbabamların evi Üniversiteye çok uzak değildi ama bana bir araba şarttı.2 hafta öncesine kadar sadece araba almaya odaklıyken babamın bana kahverengiye kaçan ama bordo bir Beetle alması içimi aydınlatmıştı.New York'un en başarılı avukatlarından biriydi,annemde öyle.Fakat annem ölünce kendini biraz bırakmıştı.Bu haber ona çok iyi gelmiş ve bana bir araba almıştı.Arabadan sonra biraz kendine geldi yine de arada dalıp gidiyordu.
Bunları düşünmekten geç kalacağımı fark edip hızlıca duşa girdim.Yasemin kokulu duş jelini life bocalayıp vücuduma hızlı hızlı sürdüm.Yine yasemin kokulu şampuanla saçlarımı iyice köpürtüp kocaman başlığı olan duşu elime aldım.Abartmıyorum, fazla büyüktü.Durulandıktan sonra bornozuma uzandım.Tökezleyip kayınca az kalsın düşüyordum.Sessiz bir küfür savurarak ıslak ıslak banyodan çıktım.Titreye titreye bornozumu alıp giydim.Hızlıca saçlarımı fırçaladım.Dişlerimi banyodan önce fırçalamama rağmen tekrar fırçaladım.5 dakika sonra ağzımı temizlemiştim.Başımı öne eğdikten sonra saçlarımı da iyice öne ittim ve kurutma makinesini çalıştıdım.Saçlarımı iyice kuruttuktan sonra saçlarımı sertçe geriye attım.Ah, çok ince telliydiler ve ne kadar çabalasamda kabarmıyorlardı.Aynada kendime bakıp birazda suratımı düzeltmeye giriştim.Gözlerimi rimelle belirginleştirip üstlerine eye-liner sürdüm.Eye-liner'ı hep çok çok ince sürerdim o yüzden üstünden geçtim.İşimi bitirince dudağıma çatlak koruyucu Baby Lips kremin en favorim olan Rose Addict'inden sürdüm.Renksizdi ama dudakları hem koruyor hem de yumuşacık yapıyordu.
Banyodaki hazırlığım bitince kendimi dolabımın önüne attım.Hiçbir zaman sürtük bir kız gibi olmamıştım.Hep ezik ve inek kızdım.O kadar ezik sayılmazdım ama sadece 1-2 arkadaşımla takılır,derlerimle ilgilenirdim.Yaptığım en havalı havalı şey modellik için birkaç fotoğraf çektirdiğim o zamanlar olmuştu.Ama onları kimseye göstermemeye kararlıydım.Zaten kendi isteğimle olan birşey de değildi.Teyzem hazırladığı yeni koleksiyonun mankeni olmam konusunda ısrar etmişti.Aslında editördü ama modacı olmaya takıktı.Herneyse kot tulumumu üstüme geçirip hafif dalgalı saçlarımı oraya buraya çekiştirmeyi bırakıp açtım.Sağ koluma bilekliklerimi takıp ayağıma kahverengi düz taban Vanslarımı geçirdim.Üstüme dizlerime kadar gelen koyu kahve ince bir hırka geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let Me Love You
RomanceHep klişedir bu iyi kız kötü çocuk hikâyeleri fakat bu hikayede kötü çocuk ve iyi kız sandığınızdan cok daha karmaşık.Acaba iyi kız gerçekten iyi mi ? Ya da kötü çocuk anlatılanlar kadar kötü mü?