yaş ; 7
- - - - -
"Isabel!"
Eren ellerini masaya vurarak bağırdığında Isabel odasından hızla çıkmak zorunda kalmıştı. Kızıla yakın olan saçları karmakarışıkken ve üzerinde beyaz bir gömlek olmasına rağmen altında ayıcıklı pijamaları dururken, 7 yaşındaki bir çocuk için bile komik bir görüntüye sahipti fakat Eren o an fazlasıyla huysuz olduğu için gülmek aklına bile gelmedi.
"Ben dışarı çıkmak istemiyorum!" dedi Eren kaşlarını çatarak. Sandalyeden sarkan bacaklarını öfkeyle sallıyordu.
"Eren, mızmızlan- Aman Tanrım, geldi işte!" Isabel çalan zil ile kapıya koştu. Açıklamak gerekirse, o gece bir randevusu vardı ve ilk randevunuzun hoşlandığınız kişiyle gerçekleşecek olması modern çağda fazla yaygın sayılmazdı. Isabel kendisini bu konuda kesinlikle şanslı görüyordu ve Farlan'ın sinemaya gitme teklifini kabul ederken aklında Eren yoktu. O, gerçekten romantik bir randevu hayal etmiş ve sonrasında Farlan onu eve bırakmadan önce onun yanağına havalı bir şekilde öpücük kondurmayı düşünmüştü.
Evet, teklifi kabul etmeden hemen önceki hayalleri buydu. Eren'in varlığını anımsadığındaysa, onu evde tek başına bırakamayacağının ve onu bırakabileceği biri olmadığının farkına vardı. Böylelikle, Farlan'ın da onayıyla, onu da randevuya götürmeye karar vermişlerdi ama Isabel bunun şimdiden berbat olacağından emindi. Eren fazla huysuz bir çocuktu, iki buçuk saat boyunca yetişkinlerin izleyebileceği türden filmleri izlemesi olasılık dahilinde bile bulunamazdı. Ayrıca tuvaleti geldiğinde Isabel onu götürmeli, acıktığında karnını doyurmalı, uykusu geldiğinde ona rahat bir yer bulmalıydı; tabii küçük bir çocuğun çığlıklarını duymak istemiyorsa.
Ah, Isabel bunu en başından kabul etmemeliydi.
Hızla kapıyı açtığında, karşısında Levi'ı görünce bir an donakaldı. Farlan yoktu, kapıda onu bekleyen bir araba da bulunmuyordu. Sadece klasik, siyah okul pantolonu ve beyaz gömleğiyle Levi Ackerman vardı.
Ve bu, Isabel'in aklına o an kusursuz gelen bir fikri yerleştirdi.
Genç kız saniyeler içerisinde arkadaşını içeri çekti, kapıyı kapattı ve hızlı bir şekilde -neredeyse nefes dahi almayarak- durumunu açıklarken Levi tek kelimesini bile anlamamıştı. Yine de Isabel'in nefesinin kesilmesini bekledi, araya girerse onun daha çok konuşacağını biliyordu.
"Bu yüzden bana yardım etmen gerekiyor, anladın mı?"
Levi kesinlikle hiçbir şey anlamadı fakat Isabel onun kafasını iki yana sallamasına fırsat dahi vermemişti. Odasına koştuğunda, arkasındaki oğlanı kaşları çatık bir halde bıraktı ki bunun tek sebebi Isabel'in onu öylece bırakması değildi, o sırada birinin "Isabel!" diye seslenişiydi.
Isabel, sesin sahibi daha ağlamaklı bir tonla tekrarladığında bile odasından çıkmadığında, Levi tedbirle mutfağa doğru yürüdü. Orada biri vardı ve açıkçası genç adam kimin Isabel'in evine ziyarete geleceğini merak ediyordu. Ses bir çocuğunkine ait gibi olsa da, hangi velet Isabel Magnolia'nın tozdan arınmayan evinde kalmak isterdi ki?
Levi önce mutfağın kapısından arkası dönük bir şekilde sandalyede oturan çocuğu gördü. Omuzları sessiz hıçkırıklarla sarsılıyor, sürekli "Gitmek istemiyorum" diyordu. Levi onu daha rahat bir şekilde görebilmek için birkaç adım attığında, ikinci adımında çocuk ona döndü. Yeşil gözleri yaşlarla parlıyordu fakat hıçkırıkları anında sadece burun çekmelere dönmüştü. Kaşlarını çattığında, Levi da istemsizce kaşlarını çatacakken çocuk bağırarak onun dikkatini çekti.
"Sen kimsin?" diye sordu çocuk, sesi hâlâ titriyordu. "Isabel seninle mi randevuya çıkacak?"
Levi, çocuğun sözleriyle kıpkırmızı kesilirken, bu sefer somurtma sırası ondaydı. Düşünmeden ağzını açtı ve durumu kurtarmak için bir şeyler gevelemeye başlamışken küçük çocuk tekrar konuşarak onu susturdu.
"Biliyor musun, Isabel berbat biridir. Haftada bir kez banyo yapar, evini iki ya da üç ayda sadece bir kez süpürür, düzgün yapabildiği tek şey krep ve makarnadır, hiçbir resmi güzel boyayamaz, hatta playstation bile oynayamaz." Çocuk tekrar akmaya başlayan gözyaşlarını silerken söyledi. "Bu yüzden lütfen onunla dışarı çıkma!"
Levi, yine ağlamaya başlayan çocuğun söylediklerine şaşkınlıkla bakarken ne yapması gerektiğini bilmiyordu; daha önce bir kez bile küçük bir çocukla iletişim halinde olmamıştı ki 14 yaşındaydı, bu yaşa kadar çocuklarla nasıl konuşacağını bilmemesi şu durumda tamamen onun aleyhineydi.
Sonrasında, onun bu çaresizliğinin kokusunu almış gibi, odasından klasik bir gömlek ve pantolonla dışarı fırlayan Isabel hemen onların yanına geldi. Nefes nefese sayılırdı ve olması gerekenden bir kademe fazla parfüm sıkmıştı; bu, Levi'ın yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu.
"Ah, tanışmanıza sevindim. Levi, bu Eren, kuzenim oluyor. Eren, bu Levi abin, ben dönene kadar sana o bakacak."
"Ne?" Levi şaşkınlıkla Isabel'e döndüğünde Isabel yerinde değildi. Girişte, ayakkabılarını ayağına geçirmeye çalışırken saçının da önüne gelmemesi için çaba harcıyordu.
"Hey, Isabel, böyle bir şey konuşmadık" dedi Levi kapıya doğru ilerlerken. Isabel ayakkabısının öteki tekini giyiyordu. "Ben sadece ödev kağıdımı sende unutmuşum, onu almaya-"
"Sadece üç saatliğine." Isabel paltosunu portmantodan alırken söyledi.
"Ama ben hiç-"
"Eren playstation ve kart oyunlarını sever ama ödevini yapmadan oynamasına sakın izin verme. Ayrıca 10'da da yatakta olması lazım."
Isabel kapıyı açıp dışarı fırladığında, Levi da onun arkasından gidecekti fakat apartmanın önündeki arabayı fark etti.
Isabel, hoşlandığı oğlan yüzünden, Levi gibi küçük çocuklarla iyi anlaşması olağan dışı görünen birini 7 yaşındaki bir veletle bırakıyor ve randevuya çıkıyordu.
Ah, bunu fena ödeyeceksin, Isabel.
-
ereri yazmadan öldü dedirtmem
biliyorum kimse okumayacak ama olsun
ve okuyacak olanlar(?) için, Eren ile Levi arasında yedi yıllık bir yaş farkı var belirteyim dedim
ve galiba ereri trash kurgusu yazacağım kendimi durduramıyorum O KADAR GÜZELLER Kİ OF
neyse sakinim
iyi okumalar tatlı kuşlarım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her zaman böyle || ereri
FanfictionEren Jaeger, hayatının aşkıyla tanıştığında sadece yedi yaşındaydı.