Yağmurdan kalan su birikintisini yalayan köpek bizimle yoldaştır. Hepimiz temiz olduğu kadar dramatik mi kavuşmalıyız canımızın arzusuna?
***
Karanfil'de yürüdüğüm ve Ankara'nın beni sevmediğini sandığım bir akşamdı. İşportacılar tezgahlarını henüz açmıştı. Pek de ilginç bir ürün yoktu doğrusu bu akşam. Baskı posterler, orijinal olduğu söylenen parfümler, bazı polar donlar ve yüzümü kesen bir ayaz. Bir akşam küçük deri parçalarından yapılmış ve yaprak figürlü "hobit çantası" gibi bir şey almıştım bunların birinden. O günden beri her gittiğimde böyle bir şeye rastlamayı dilerim. En son duymak istediğim şeye, Rıfat'ın mesaj sesine rastlamayı değil.
-Sence nasıl bir paket olsun? Sade büyük bir tane mi yoksa küçük ve parlak kağıtlarla kaplı bir şey mi?
Bunu bilmeliydi. 19 yıllık kardeşine yaptıracağı çikolata paketini sırf aynı cinsiyete sahibim diye bana mı soruyordu? Mumlarla kaplı bir parke döşenmiş bir odada ruhumun acıyıp acımadığını sormamıştı.
-Seninle artık pek konuşmak istemiyorum.
Ne dememi bekliyordu? Sigara dumanından oksijensiz kalmış, yemek almak için gittiğinde yer minderlerinde uyuyakalmıştım. İnsan bilmediği bir şehirde bilmediği bir nefese ancak kendi gürültüsünden ve fırtınasından kaçmak için sığınır. Ogünlerden birinde beni sorsa öğrenebilir miydi? Öğrenemezdi tabi çünkü ben bilmiyordum ki. Ruhumu alevlere tutmuştum, kabuklarına birileri dokunup acıtıncaya kadar da fark etmemiştim.
Adana dürüm getirmişti. Yiyip acısını duyunca bile anlamadım acımı. Vücudum yorgundu bir önceki geceden. Biri sana gelip sarılırsa ne yapmalısın? İşte ben de sarıldım. Otururken sessizdik, ben sessizliğin uğultusunu o ise rahatsızlığından dolayı kulaklarının uğultusunu duyuyormuş, yine o gün öğrendim. Sonrası biraz tuhaftı ama biraz güzeldi de. Dilin bir ağızda nasıl eriyeceğini kavradım. Kot pantolonun aslında ince bir kumaş olduğunu ve bize karşıdakinin bir sonraki hareketi hakkında ipucu verebileceğini falan öğrendim. Tahmin ettiğimiz gibi sonrasında da sessizdik. Başka bir günde başka bir şey planlayan heyecanlı ve mutlu halime iyi gelecekti o sessizlik. Diyecektim ki en azından kendimi konuşmamaya zorlamamışım. Demek ki az da olsa sağlıklı idim.
Döndüm o şehirden yine Ankara'ya sonra. Garip olan dönüşümü hiç hatırlamıyorum. Kırmızı elbisemle ve ince çorabımla gittiğim ve yabancılandığım bu gudubet şehirden nasıl döndüğümü hiç hatırlamıyorum. Belki zihnim hep orada kalmıştır. Yine artık var olmayan yerlerde, başka günlere uyanan insanları hatırlayarak bir şey yaşadığımı sanıyorum.
Konur'a geçmeye karar verdim. Belki Roxanne'da Çiğdem'e rastlardım. Hep davet ettiği ve çalıştığı bu yer bana yılgınlığımı anımsatırdı. Özkan'ın bana verdiği yılgınlık. "Ben o duvara çarpa çarpa nasır tuttum" diye bize bakıp da mı söylemişti besteci?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatunun Toyu
Non-FictionAnkara ve dün. Ankara ne zaman bugün oldu? Ancak kenti kuranların ütopyası olarak kalabilen yer. Beni görmezden gelen, bize birbirimizi bulduran mekan. Seni saklayan, onu kusan.