jungkook namjoon'u seviyor, bütün kalbiyle hem de.
fakat söyleyecek cesareti de yok dayanacak gücü de.
♡
not: ilk fic denememdi, lütfen okurken bunu göz önünde bulundurun🙏🏻
Namjoon oradaki "seni seviyorum" mesajını görünce kalbi sıkışmış ve bir an nefes alamamıştı. Başındaki 'hyung olarak' onu ilgilendirmiyordu. O, minik tavşanından seni seviyorum mesajı almıştı ve sadece bununla bile ömür boyu yetinebileceğini düşünüyordu.
Yatağından çıktı ve üstünü başını düzeltmeden Jungkook'un odasının yolunu tuttu.
Giderken kalbi güm güm atıyordu. Jungkook onu sevdiğini söylemişti!
Ama Namjoon bir yandan da kötü bir hisse kapılmıştı. Jungkook Jackson'la aralarında olanları biliyor gibiydi. Ve biliyorsa, bu Jungkook'un neden kendisine öyle davrandığını açıklardı. Namjoon kendinden nefret ediyordu.
Jackson olayı öyle tuhaf bir şekilde gelişmişti ki... Namjoon bir anda kendini içinden çıkılamaz bir durumda bulmuştu.
Jungkook'un odasının kapısı çok hafif aralıktı. Namjoon usulca kapıyı itti. Telefonun ışığı yüzüne yansıyan minik tavşanı anında kafasını kaldırıp ona baktı ve eş zamanlı olarak güzel dudakları aralandı.
Namjoon durup bu görüntüyü izlemek isterdi ama bunun yerine kapıyı arkasından kapatıp yatağa doğru ilerledi. Bu sırada Jungkook da oturur pozisyona geçmişti.
Hyung beklemeden kollarını küçüğe doladı ve ona kocaman sarıldı. Küçük de beklemeden kollarını hyung'ın boynuna doladı.
İkisi de uzun zamandır böyle bir şeyi hayal ediyordu. Birbirlerine çok ihtiyaçları vardı.
Namjoon hızlı hızlı atan kalbine sayıp söverken bir yandan da küçüğün kokusunu içine çekiyordu. Öylesine doğal ve hoş bir kokusu vardı ki...
Jungkook ise sadece anın hissettirdiklerinde kaybolmuştu. Duygu fırtınası tarafından bir o yana bir bu yana atılıyordu ve hyung'ın sesli bir şekilde nefes alıp verdiğini fark etmiyordu.
İstemeyerek sarılmalarına son verdiklerinde Namjoon'un da beklediği gibi Jungkook kafasını aşağı eğerek yere bakmaya başladı.
Namjoon onun elini tuttu ve, "Yana kay küçük tavşan, bu gece yatağını benimle paylaşmak zorundasın." dedi. Jungkook heyecanla yatağın diğer tarafına gidip hyung'ına yer açtığında bu kadar hevesli bir görüntü oluşturduğu için kendine kızdı. Duygularını bu şekilde belli etmemeliydi.
Fakat Namjoon uzun kollarıyla Jungkook'un kafasını göğsüne bastırdığında Jungkook yeniden her şeyi unutmuştu. Derin bir nefes verdi ve anın tadını çıkarmak istedi. Belki de bu bir rüyaydı ve az sonra uyanacaktı. Bu yüzden gözlerini kapadı ve kafasını iyice hyung'ının göğsüne sakladı.
Hyung'ın eli küçüğün saçlarında dolaşmaya başladı.
Tam şu anda ölse, hayatının en güzel zaman diliminde ölmüş olurdu. Namjoon gerçekten huzurluydu. Nasıl küçük tavşanıyla sarmaş dolaş tek kişilik bir yatakta yatabilirdi? Buraya gelecek cesareti de nereden bulmuştu? Sadece kesin olmayan bir seni seviyorum mesajı mı bunu sağlamıştı?
Namjoon küçüğünün onu gerçekten sevmesini diledi. Ona aşık olmasını diledi. Kendisi deliler gibi aşık olduğunu Jackson'dan sonra anlamıştı. Fakat şimdi de Jackson başına bela olduğu için neredeyse küçüğüyle arasına buz dağları girecekti.
Jungkook'un nefes alış verişleri bir düzene bindiğinde Namjoon onun kafasını göğsünden çekti ve uzun uzun yüzüne baktı. Bir melek kadar güzeldi. Kusursuzdu. Yüzünün her hattını ezberleyene kadar bakmaya devam etti. Sonra, tam dudağının kenarına bir buse bıraktı. Ve bu bile kalbinin dört nala koşmasına yetti.
Daha fazla küçüğünü rahatsız etmek istemediği için kafasını göğsüne geri koydu ve zihnindeki şeytanlarla uğraşmaya döndü.
Namjoon gerçekten bir saat boyunca düşündü. Zihnindekiler onu boğuyordu. Dayanamayacağı kadar olduklarında, kendini küçüğünün hissettirdiği huzura bıraktı. Biraz sonra ise en güzel uykusuna daldı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.