XX: Cuma'nın Bir Ayıyla Dövüşmesi

510 10 6
                                    

XX: Cuma'nın Bir Ayıyla Dövüşmesi

Fakat hiçbir dövüş, Cuma ve bir ayı arasındaki dövüş kadar yiğitçe kotarılıp böylesine şaşırtıcı bir biçimde gerçekleşmemiştir; başta hepimizi şaşırtıp Cuma adına korkuttuysa da, sonradan gayet eğlenceli oldu. Ayı ağır, hantal bir hayvan olduğundan çevik ve hızlı kurtlar gibi dörtnala koşamaz; bu yüzden de eylemlerinin genel kuralını oluşturan iki niteliğe sahiptir; birincisi, siz ona sataşmadıkça, genellikle bir av olarak görmediği insanoğluna (ilk saldırılan olmadıkça ve açlıktan gözü dönmedikçe insanlara pek saldırmaz ki o sırada her yer kar altında olduğu için belki de nedeni buydu) sataşmaz, ama böyleyken bile kendileri seçkin bir beyefendi olduklarından, ona karşı son derece saygılı davranıp yol verilmelidir, çünkü bir prens için bile yoldan çekilmez. Gerçekten korktuysanız, en iyisi kendinize başka bir yol bulup oradan devam etmektir, çünkü hareketsiz durup, gözlerinizi ona dikerseniz bunu bir hakaret gibi algılayabilir. Ona herhangi bir şey atar ya da fırlatırsanız, bu şey parmak büyüklüğünde bile olsa kendini aşağılanmış hisseder ve intikamını almak için her işini bırakıp onurunu kurtarır; bu onun birinci niteliğidir. İkincisiyse, bir kez hakarete uğradı mı, gece ya da gündüz, intikamını alana kadar asla peşinizi bırakmaz ve sizi ele geçirinceye dek izler.

Adamım Cuma rehberimizi kurtardıktan sonra adamcağız hem yaralanmış, hem de korkmuş olduğundan yanına gidip atına binmesine yardım ediyordu ki ayının birdenbire ormandan çıktığına gördük. Bu benim ömrümde gördüklerimin en kocamanı, en korkuncuydu. Onu gördüğümüzde hepimiz biraz şaşırdık, ama Cuma'nın yüzünde beliren sevinç ve kendine güveni fark etmek zor değildi. "Bak, bak, bak!" dedi üç kez onu göstererek, "Efendi, bana izin vermek, ben onunla el sıkışmak, güldürmek sizi."

Adamın bu kadar keyiflenmesinden şaşkındım. "Seni aptal," dedim, "Seni yiyecek." "Beni ye! Beni ye!" dedi Cuma yine iki kez; "Ben yemek onu; ben güldürmek sizi; siz hepiniz kalmak orada; ben sizi güldürmek." Böylece yere oturdu ve bir anda çizmelerini çıkartıp ayaklarına bir çift çarık geçirdi (onların giydikleri ve cebinde taşıdığı, düz ayakkabı dediğimiz cinstendi bunlar), atını öteki hizmetkârıma vererek silahını alıp rüzgâr gibi uzaklaştı.

Cuma yanına sokulup sanki anlayacakmış gibi ona seslendiğinde ayı kimsenin işine burnunu sokmayı düşünmeden yavaşça yürüyordu. "Hey, hey sen," dedi Cuma, "Sana söylemek ben." Belirli bir uzaklıktan izliyorduk, artık dağların Gaskonya tarafına inmiş, arazinin düz ve epeyce açık olduğu bir yerde geniş bir ormana girmiştik. Ayının peşini bırakmayan Cuma çabucak ona yaklaştı, yerden büyük bir taş alarak ona fırlattı ve tam kafasına isabet ettirdi, ama taşı bir duvara atsa o kadar zarar verirdi; ancak bu kadarı Cuma'nın amacına ulaşmasına yetmişti, çünkü kerata öylesine korkusuzdu ki bunu sırf ayı kendisini izlesin ve dediği gibi bizi biraz güldürsün diye yapmıştı. Ayı darbeyi hissedip de onu görür görmez dönüp uzun adımlarla, bir atın hafif bir dörtnala kalkması gibi tuhaf dolambaçlar çizerek peşinden geldi; Cuma'ysa yardım ister gibi bize doğru yöneldi; hepimiz ayıya ateş edip adamımı kurtarmaya davrandık. Ayı kendi yoluna giderken onu yanımıza getirdiği ve özellikle de kendisi kaçıp ayıyı üstümüze çektiği için ona kızmıştım, "Seni gidi köpek!" dedim, "Böyle mi güldürecektin bizi? Uzaklaş oradan, atını atla da vuralım şu hayvanı," diye seslendim ona. Beni duydu ve haykırdı, "Yok ateş etmek, yok ateş etmek; kımıldamayın; siz çok eğlenecek." Çevik yaratık ayının bir adımına karşılık iki adım atarak, hızla koşarken birden yana döndü ve amacına uygun koca bir meşe ağacı görünce izlememiz için bize işaret etti; hızını iki katına çıkartarak silahını ağacın dibinden beş altı metre uzaklıkta yere bırakıp büyük bir çeviklikle ağacın üstüne tırmanıverdi.

Ayı da bir süre sonra ağacın yanına vardı, biz uzaktan izliyorduk: Yaptığı ilk iş silahı görünce durmak oldu, kokladı, ama onu olduğu yerde bıraktı ve epeyce iri cüssesine karşın bir kedi gibi ağaca tırmanmaya başladı. Düşündükçe adamımın aptallığına şaşıyordum, ayının ağaca çıktığını görene kadar da gülecek hiçbir şey göremedim, hepimiz yakına koştuk.

Robinson CruoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin