IX

274 37 46
                                    

"Üzülmene dayanamıyorum." dedi Rosè, Jisoo'nun sırtını sıvazlayarak. Rosè'nin insana âdeta hamster'ı anımsatan yanakları vardı. Arkadaşının bu durumda olmasını kaldıramıyordu.

"Boşversene." Elindeki bira bardağını onunkine tokuştururken derin bir iç çekti. Jennie'nin birisini sevdiğinden bahsederken kendisinin gözlerine bile bakmadığını anımsayınca kalbinde tekrar bir acı hissetti. "Bana bakmadı bile. Neye dayanarak beni seviyor olabileceğini düşünmüştük ki?"

Birkaç dakikalığına da olsa Rosè, Jisoo'yu umutlandırdığı için göğüslerinin tam ortasına yumruk atıldığını düşündü. Vücudunun merkezine doğru oturan bu his gittikçe şiddetleniyordu. "Özür dilerim." dedi Rosè yutkunurken. "Yine de..." Jisoo'nun elindeki bardağı yavaşça alıp masasın üzerine koyduktan sonra devam etti,

"Resmini çizmesi, seninleyken bir yerlere dalıp gitmesi, bir şeyleri bahane etmesi... Sence bunların hepsi bir işaret değil midir? Lisa ile ilk tanıştığımda ben de onun yüzüne bakamıyordum. Şimdi her gün sevişiyoruz." Jisoo hafifçe kıkırdadı.

Bu durumda Cupid (Eros) benim için ne yapardı, diye geçirdi içinden. Eğer Pysche'yi ona attığı ok ile kendine âşık edebiliyorsa, Jennie'nin kendisine âşık olması için de yapmaz mıydı bunu? Cupid bencil midir?

Jennie bir uykuya dalsın istiyordu Jisoo, onu öptüğünde de uyansın ve mutlu olsunlar. Tıpkı Cupid'in Pysche'yi öperek uyandırdığı gibi. Ama yapabildiği tek şey onu düşlemekti, en vahşi rüyalarında bile.

"Bak Rosè, ben onu kurtarmak istiyorum. Ellerini tutmak ve onu olduğumuz yerden çok farklı yere götürmek... Çünkü o bunu hak ediyor. Ama tuhaf, beni sevdiğini zannetmiyorum." cümlesi döküldü titreyen dudaklarından. Bundan önce hoşlandığı kadının onu yarı yolda bırakıp gitmesinden sonra, bu sefer bir aşk acısını daha kaldıramazdı.

söylesem ah
söyleyebilsem derdimi
mehtap bir gecede
açabilsem sana kalbimi
göreceksin seninle
dolu desem,
diyebilsem ki seviyorum seni
çılgınca aşığım sana
ama demem, diyemem
çünkü aramızda
dağlar, denizler
ve benim o kahrolası
gururum var
bu böyle sürüp gidecek
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin
ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim
sana asla...
çünkü aramızda
dağlar denizler
ve benim o kahrolası
gururum var

Victor Hugo'nun bu şiiri çınladı kulaklarında. Kendini en az onun kadar çaresiz hissediyordu. Kendisini bembeyaz bir elbisenin içine resmeden, âdeta "Sen benim meleğimsin." mesajı vermeye çalışan kişinin başka birisinden hoşlanmasına ihtimal vermek istemiyordu.

"Üzgünüm ama, aptal olabilirsin Jisoo. Aşk ; insanı aptal yapan  değil midir zaten? Damarlarına sızdığı anda seni zehirleyen?" Jisoo onu başıyla onayladı. "Aşk" tanımı herkese göre farklılık gösterebilirdi. Mesela mutlu mesut bir insan; aşkı çok canlı, renkli kelimelerle açıklarken, Jisoo ve onun gibiler en koyu renkli kelimelere dökerdi.

"O zaman beni aptal yapan şey ne?" dedi Jisoo tek kaşını yukarıya doğru kaldırırken. Rosè'nin şifreli konuşmalarının altında nelerin saklı olduğunu merak ediyordu.

"Onun seni sevmediğini düşünmen. Başkasına ihtimal vermen. Çünkü; aşk, sevdiğin kişinin yanında heyecandan titremek, gözlerini onunla buluşturmaktan kaçınmaktır başka bir deyişle de. En azından ben öyle düşünüyorum. Jennie seni seviyor." O kadar hızlı konuşmuştu ki, birkaç dakika nefes alış-verişini kontrol ettikten sonra devam etti,

"Jennie sana sırılsıklam âşık olma yolunda. Ama onun kalbinde açan çiçeklere su vermemenden korkuyor. Ya da çiçeklerin henüz açtığından emin olamıyor."

don't let me drown || jensooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin