Bir beton bulmuş ve oraya oturmuşlardı. Saat çoktan 4 olmuş, S'nin eve gitme vakti gelmişti. S bundan sonra onunla ne yapabileceğini düşünürken M.Y şu an bulunduğu zamanının tadın çıkartıyordu. Keyifle elini kızın omzuna attı ve kendine doğru yaklaştırdı; S aniden hissettiği temasla tedirgin olsa da alıştı çünkü parfümünün kokusu onu rahatlatıyordu. S derin bir nefes alırken bu parfümü hep seveceğini ve abisi her sıktığında M.Y'yi hatırlayacağını düşündü; hoş onu unutmak pek mümkün olmayacak gibiydi zaten.
M.Y kızın fazla düşünceli olduğunu farkettiğinde kısacık olan saçlarını karıştırmaya başladı. Yeni yıkanmış saçlarından şampuanın kokusu M.Y'yi resmen sarhoş etmişti, o an markasını sormak istedi ama sorarsa saçma olacağını düşündü.
Sonra bu güzel anı M.Y'nin telefonu bozdu bu yüzden önce açmak istemedi, S açması gerektiğini fısıldayınca ona gülümsedi ve açtı telefonu."Efendim?"
M.Y kısa ve net cevaplar verirken S pür dikkat onu izliyordu; Korece'yi hâlâ tam çözemediği için onun ne dediğini merak ediyordu. Sonra Y telefonu kapatınca yavaşça ayağa kalktı, o kalkınca S'de kalktı. Hava yavaş yavaş soğuyordu bu yüzden S'nin burnu ve dudakları kıpkırmızıydı. Önce uzun uzun bakıştılar, sonra M.Y hızla ona yaklaştı ve dudaklarından akan şehveti içmeye başladı. Tamamen içgüdüsel olan hareketi içinde bir yerlerde pişmanlığı doğursa bile o bu anın tadını çıkartıyordu.
S hızla dudaklarına konan kelebeği sevgiyle karşılasa da o nihayetinde hâlâ küçüktü; ilk öpücüğünü yakın arkadaşından almıştı ama o bir kızdı, şimdiki yaşadığı şey ise başlı başına bir ilkti onun için. Bir erkeğin, hatta ünlü bir erkeğin,dudaklarının tadını çıkartıyordu; o sevgilisini bile öpmemiş biriydi oysaki.
Arzu dolu geçen zamandan sonra ayrıldılar ve S hızla ona sarıldı, kalpleri yakın olunca sıcak hissettiğini anladı; soğuk kış onun için sıcacıktı şimdi.
Başı M.Y'nin göğsündeyken, "Gidiyorsun değil mi?"diye konuştu titrek çıkan sesiyle. M.Y hiçbir şey demeden kızın saçlarıyla oynamaya başladı."Yoongi-ah, ne zaman çıkmazda hissetsen bu günü hatırla; beni hatırla, kışı hatırla."
"Gün fazla kısaydı."
S onun dediği şey üzerine gülümsedi ondan ayrılırken.
"Uzun süren hazlar nefretle son bulur; nefret yerine şehveti tercih ederim."
Ne üzücüdür ki bundan sonrası hıphızlı gelişti; araba geldi ve genci alarak uzaklaştı oradan.
Koskoca şehirde öyle yalnız hissetti ki , kendine lanet etti. Yaptığı şeyin hata olduğunu düşündü sonra; eğer onu yanına almasaydı böyle hissetmezdi. Onun gidişinden yarım saat sonra tüm şehiri esir alan bir kar tabakası vardı. Kısa sürede her yer karla kaplanmıştı. S geçen sene olsa lanet ederdi kışa, karları sevmezdi çünkü. Ama şimdi yaşadığı kısacık şey sayesinde yağan kar ona zevk veriyordu; kışın kar beyazı ona gökkuşağıyla eş gibiydi. Bembeyaz kış rengarenkti şimdi.
Sen,diye düşündü S, Sen benim kışıma bir son verdin. Sen Tanrı'nın bana verdiği bir lütufsun. Sana minnettarım.