Sabrın Sonu Selamet Midir?

25 4 7
                                    

   Sabretmenin sihirli bir değnek olduğuna her daim inanmışımdır. Zira sabredince büyüdüm, sabredince başardım, sabredince belli yerlere geldim, insanlar tarafından sabırla sevildim. İnsanları sabredince sevdim.

   Güzel dediğimiz olayların ardında sabrı gördüm. Sabırla beraber sükunete ihtiyaç olduğu kanısına vardım. Zira sakinlik olmadan sabrı ortalıkta göremedim.

   Ve sabırdan öncesinde de hamlığın olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Solmuş, renksiz bir ruha sahiptim. Aslına bakarsak hepimiz öyleydik. Biz dertten önce çamurduk. Belki de elle tutulur doğru düzgün bir yanımız yoktu. Bilirsiniz ya işte, yaşayan ölülerdik. Güzel görmeyi, şükretmeyi, sevmeyi bilmeyen yaratıklardık. Yani aslında pişme halinin vuku bulması lazımdı.

   Toz, kir içindeydi ruhum, ruhumuz... Yüreğimize bir dert salınana dek. Her birimizin imtihanı farklı oldu, kabul edelim. Birimizin derdi diğerine "Sen de kendindekine dert mi diyorsun?" olarak gözüktü. Belki de ondandı bu denli yıpranışlarımız, birbirimizden uzaklaşıp "Ne yapacağım?"larla kalışımız. Yani derdi karşılamayı da, anlayışı da bilemedik. Zira hiç sabretmemiştik bir şeylere. O yüzden diyorum ya toz içindeydik.

   Ateşe atıldık, o ya da bu sebeple. Şerrin içindeki hayır ateşinde çokça yandık. Gerçi o hayrı göremedik ya, hayrolsun. Sabrın sonu selamettir, dediler. "Hangi selamet?" diye çıkışlarımız oldu. Zira hiçbir şeyi göremediğimiz gibi belki de hayatımızın "her şeyini" göremedik. Bir ara ateşi kıstılar sanıp köşeye geçip "Cidden sabrın sonu selamet midir?" diye düşünmeyi akıl ettik. Sonra bir kirleniştir ki, tekrardan aldı başını gitti. Ateşi hissedene değin...

   Yoktur bunun sonu, yoktur selamet, diye isyan etmeyi de ihmal edemedik. Hamdık işte. Ruhumuz çokça cahildi. Bir kere pişmeliydik ki görelim o sonu. Sabretmeliydik aslında.

    Canımız çok acıdı. Acıyor da. Bu acılarla bağırıp çağırdıkta kırıp döktükte. Gerçi pek bir işe yaramadı ya, boş verin. Sandık ki öldük öldük dirildik. Fakat ne vardı biliyor musunuz? Derdi dost bilerek güzelleştik. Bakmayın öyle sızlanmalara. Biz sağlam piştik. Yüreğimizin dört bir yanından güzelleştik.

   Bitmedi elbet imtihan edilişlerimiz. Gırla imtihanımız var, hamd olsun. Fakat ateşi gül bahçesine çeviren değneği aldık elimize. Sabretme yolunda adım attık. Bizim için de insanlık için de büyük bir adımdı. Yanarken nasıl içten tebessüm edilir onu öğrendik. İçin cayır cayırken şükretmenin suyunu kana kana içmek nedir onu tecrübe ettik. Sabrın sonu gerçekten selamet midir ona cevap vermeyi öğrendik.

   Aslında biz yana yana sabırdan daha çok şey öğrendik. Güzel gülmeyi öğretecek kıvama geldik. Yüreklere dokunmanın güzelliğinde mest olduk. Yaşamın sırrındaki güzelliğe şahit olduk. Zira güzel bakmak öğrendiğimiz en değerli bilgi oldu. Çünkü bizdeki asıl eksiklik sabretmemenin yan etkisi olan; her şeyi kötü görmekti. Sabredince bildik güzellikleri. Sabredince anladık, şu anlaşılmayan hayat sırrını: Güzel bakmadan çekilmiyor bu yaşlı Dünya.

   Sabır güzelleştirdi ruhumu, ruhumuzu, insanları, dünyayı. Şu koca evreni anlamlı kılan sabırdı. Basit sandığımız ama aslında en zor fiildi bunları yapan. Çoğunun asla edinemediği büyük bir erdemdi. İnsana, imtihana, derde, dünyaya hatta bazen kendine katlanmaktan  geçiyordu bu işin esası. Ve kazananlar hep sabredenler oldu güzel insanlar.

   O yüzden dedim ya güzelliklerin ardında hep sabrı gördüm. Sağanak yağmurdan sonraki gökkuşağı gibi, çamurdan sonraki çömlek gibi, benden sonraki başka bir ben gibi ve beni insanlara, insanları bana sevdirmesi gibi. Ya da mesela şu an sabredenlerle bu yazıda yüreklerimizin muhabbete oturması gibi.

   Velhasılıkelam güzel yürekli dostlarım, derdinizi dost bilip sabredin. Ne olursa olsun. İmtihanınızdaki güzelliği yakalayın. Yandığınız ateşi gül bahçesine çevirin. Ruhunuzu temiz tutun. Zira ruhu temiz tutmayanlar şu hayatta fazla tutunamıyorlar. Yüreğinize de sabırla iyi bakın.
Selametle.

Hayata Bi'Mola Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin