Arkadaşlar ilk bölümü paylaşalı uzun zaman oldu 83 kişi falan okumuş ama sadece 2 beğeni aldı 4 tane de yorum. Hefesim kaçıyor siz böyle yapınca gerçekten. Sizin ilginizi çekmesi için illa badboy hikayeleri falan mı yazmak lazım ? Ben öyle hikayeler görmekten sıkıldım siz o dandik şeyleri okumaktan sıkılmadınız. Neyse zevkler ve renkler tartışılmaz ama yeni şeylere açık olun. Bu da diğeri gibi olursa devam etmeyi düşünmüyorum bu arada, haberiniz olsun.
***
Sokak lambalarının turumcumsu cızırdayan aydınlığında çürümüş evlerin gölgelerini görebiliyordum. Banklarda iğrenç yiyişmeleri olan insanlar. Evleri mi yoktu yoksa sokakta bunu yapmak fantezileri miydi ? Ne iğrenç. Burnuma okyanusun kokusu deydiğinde gözümü kapayıp kokuyu içime güçlü bir şekilde çektim. Ölüydüm ben nasıl olurda hissederdim kalbim atıyormuş gibi.? Bunun olmaması gerekirdi, bu hayatın kurallarına aykırı ! Ne olduğununu anlayamadığım sokağın tam ortasında yürürken karşıdan gelen iki ışık doğrusundan dolayı gözümü kapamıştım. Bunu hissetmemem gerekirdi, ölü olmanın tadını çıkaramaz mıydım ? Casper gibi duvardan duvara geçmeyi düşünmüştüm, demekki sadece çizgi filmmiş bunlar. Ölümün de bir cazibesi vardır diyerek kenara çekilmedim. Araba korna çalıyordu, neden ? Beni göremezdi. Araba vücudumun içinden bir ilizyon gösterisi tarafından hazırlanan 3D görüntüden geçermiş gibi geçti.Yiyişen çiftin çığlıklarına kafamı çevirdiğimde gözleri büyümüştü. İsteksizce onlara doğru yürüdüm. Koşarak kaçtılar. Ne ? Bu neydi şimdi ?
Kafamı eğip üstüme baktım. Öldüğümde üzerimde olanlar. Kirli beyaz, upuzun, dantel desenli bir elbiseydi. Saçlarımın üstünde papatyadan bir taç. Ölürken melek görüntüsü oluşturmak gibi bir amacım yoktu bu elbiseyi giyerek. Annemin benim yaşımdayken doğum gününde giydiği elbiseymiş çünkü, o vermişti. Kim bilirdi öleceğimi. Gerçi öldüğüm konusunda tereddüte düşmüştüm, görünüyordum çünkü. Kontrol etmek için elimi yerdeki taşa uzattım. Taşı tutabilirsem hala hayatta olacaktım ki o zaman bunlar bir rüyadır. Taşı tutamassam ölmüşümdür. Ufak cüssesi olan taşa elimi uzattım. Taşı kolaylıkla elime aldım. Hadi ya, pöfff. O kadar felsefeyi falan boşa mı yapmıştım ? Tüh. Saatin kaç olduğu ile ilgi zerre bir fikrim yoktu ama hava aydılanmaya başlamıştı. Banka oturup, okyanusun arasından doğan güneşi seyretmeye başladım. Tahmin ettiğim kadarıyla 5 gibi bir saatte hava loş olmuştu. Ayak sesleri duymaya başladım. Kafamı iki tarafada çevirdiğimde kimseyi göremedim. Sigara kokusu alıyordum. Kan. Yoğun bir şekilde kan hissediyordum. Vampir saçmalıklarına inanmazdım, ölü biri etrafta dolaşabilirdi bana göre, ama vampir diye bir şey olamazdı. Ne kadar da saçma, gerçi ölülerin dolaşması saçma değilmiş gibi. Neyse. Yoğun, tarif edilemez bir şey hissettim. Biraz bekledikten sonra karşıdan biri belirdi. Bu kadar uzakta ki birinin kokusunu, sesini hatta duygularını bile nasıl hissederdim ? Zaten yeterince salaktım, bunlarda bir araya gelince devrelerim yanmıştı. Kişi yaklaştığında seçemeye çalışmayı bırakın aramızda bunca mesafe olsa bile sanki bir adım önümdeymiş gibi görebiliyordum onu. Nesefesini bile hissettim. Oydu. O. Adına şiirler yazmaktan usanmadığım adam. Hayatımı mahfetmekten sıkılmayan adam. O. Yaklaştıkça ona doğru yürüyordum. Filmlerdeki gibi en son koşa koşa sarılır mıydık ki birbirimize ? Onlar film, gerçi neden olmasın ? Filmin içinde yaşıyor gibiyim zaten, pardon ölüyor gibi. Aramızda 10 adım kala neden şaşırmadığını bilemedim. Duygusuzdu. Adımlar tükendiğinde önünde durdum, içimden geçip yoluna devam etti. Ne ne ne ne ?! Bu da nesi ! Noluyor be ! Kavrayamıyordum, arabanın şoförü veya o adamla kadın beni görebiliyorken o neden görmedi ? Yaşıyor muydum ? Yoksa aciz bir ölü müydüm ben ? Arkasından adını şaşkınlıkla söyledim.
"Evan ?"
Efendim dermişcesine arkasını dönüp olduğum yere baktı, göz göze geldiğimize yemin edebilirim. Beni gördü sandım. Kendi kendine mırıldanarak arkasını döndü ve sigarasını çekip havaya doğru üfledi. Onu takip etmeye başladım.
"Yine bu garip sesler, akıl hastanesine yatmalıyım."
Sesimi duymuştu, sevindim. Kısa süre sürdü gerçi.
"Şu kayıp kız bana kafayı yedirtecek, niye vicdanım sızlıyor ki ? Ben dedim sanki gel beni sev diye. Siktiğimin kızından banane, en kısa zamanda cesedini bulsalarda peşimdeymiş gibi hissetmesem iyi olur, yoksa beynim ile götüm yer değiştirir, daha fazla dayanamam bu saçmalığa."
Ne dedi o ? Çeviri istiyorum ? Ne dedi, ne dedii ? Bu pisliği nasıl sevebildim ki ben? Burkuldum. Benim kalbim atmıyordu ! Burkulamazdım, kırılamazdım, üzülemezdim ! Olamazdı ! Olmamalıydı ! Kabul etmiyorum ! Bu hayatın iğrenç bir oyunuydu ! Bunlar, bütün bu olanlar çok saçmaydı! 3 diyince uyanacaktım ve o iğrenç ama en azından sıradan olan hayatıma devam edecektim.
1,
2,
3 !
***
Gözümü kapayıp, dişlerimi birbirlerine kenetlemem fayda etmemişti. 3 diyince uyanmamıştım, 3 diyince onun benden ne kadar nefret ettiğini hatırlamıştım. Peşinden gittim. Evine gitti, benle onla birlikte. Gerçek bir hayaletmişim gibi onu seyrediyordum. Günlerce bu böyle devam etti. Neden bilmiyorum ama gündüzleri evden dışarı adımını atmıyordu, siyah perdelerinin arasından süzülen güneş ışığına lanet edip, küfürler savuruyordu. Ot çekip, sigara içiyordu. Evinin her köşesi içki şişeleri ile doluydu. Ne olmuştu ona ? O böyle değildi,biliyorum. Ona her seslendiğimde sesimi duyuyordu ama ellerini kafasının arasına götürüp kulaklarını tıkıyordu. Ona acımaya başlamıştım.
***
O uyurken onu seyretmek çok huzur vericiydi. Yattığı yatağın yanına gidip baş ucuna oturdum. İstemsizce gözlerim sonra da ellerim saçlarına kaydı. Hissettim, saçlarına dokunabiliyordum. Mükemmeldi. Tek kelime ile mükemmeldi. Saçları ile oynamasından hoşnutmuş gibi tebessüm ediyordu. Belki de rüyada olduğunu sanıyordu. Düşünceleri beynime doluştu. Gözlerimi kapadığımda onun rüyasını gördüğümü farkettim. Annesini görüyordu. Gözlerimi açtım. Neydi bu ? Zihnini mi okumuştum ?
Birden kapının açılma sesi ayağa kalktım. Kim bu ?
---
Arkadaşlar beğendiğiniz duruma göre bence gayet uzun bir bölüm oldu, beğeniye ve yorumlara göre devam edicem haberiniz olsun.