Gözlerimi açtığımda eski bir karyolada yattığımı farkettim. Yatakta doğruldum ve etrafı incelemeye başladım. Camlar küçük ve oldukça yüksekteydi. Sanırsam bi bodrum katındaydım. Yatağımın ucunda postallarım duruyordu , hızla ayağıma geçirdim. O sırada birinin ayak sesleri etrafta yankılanmaya başladı.
Giderek daha yakından geliyordu. Kapının arkasına geçtim , ceplerimi yokladım. Evet çakım cebimdeydi. Bir an bu çakıyı neden kendimi savunmak için kullanmadığımı düşündüm. Çakıyı elimle sıkıca kavradım ve kapının arkasına geçtim. Sesler yaklaştı ve sonunda kapıdaki süliet belirince boğazına çakımı dayadım.
Bu bir oğlandı. Saçları da damarları gibi siyahtı. Benim gibi o da işaretliydi , yüzünü göremedim.- Kimsin ?
-Ben Tristan , boğazım !!!
Nefes alabileceği kadar çakıyı geri çektim.
-Ben Tristan , dedi.
O an dirseğimi arkaya döndürdü ve çakıyı elimden aldı. Geriye doğru sendeledim. Çakı avucumu kesmişti ve kalbim deli gibi atıyordu. Delici yeşil gözleriyle bana baktı. Çakıyı ayaklarımın dibine fırlattı , oturmam için tabureyi işaret etti. Bende itiraz etmeden oturdum sonuçta bana birşey yapıcak olsa şimdi yapardı.
Karyolanın üstündeki ecza dolabından sargı bezi çıkardı. Ayağımın dibine çömeldi ve bıçağın kestiyi avcumu elinin içine aldı. Sargı bezini çekiştirerek kanayan avcumu sardı . Ben ise şaşkın ifadeyle Tristan ' ın önüne düşen siyah saç buklesine odaklandım. Tristan aniden kafasını kaldırdı bu sirada tekrar göz göze geldik. Ayağa kalktı ve konuşmaya başladı.
- Nerde olduğunu merak ediyorsan Toulouse tren garının yakınlarındayız.
- Bunu söylemen büyük incelik ama ben gidiyorum.
- Gidebilirsin.
Sanki ondan izin almışım gibi konuşmuştu. Kapıya yaklaştım ve çakımı tekrar cebime sokuşturdum. Tristan arkamdan geliyordu. Daha hızlı yürümeye başladım ve merdivenlere yöneldim. Basamaklara ayağımı o kadar sert vuruyordum ki ses yankı yapıyordu. Üst kata çıktığımda tren garını pencereden görebiliyordum. Burası harabe evlerden biriydi ve bodrum kata göre burası berbat durumdaydı. Burada daha fazla kalmak istemiyordum , hava da kararıyordu. Bu yüzden kendimi dışarı attım.
Güçlerime yeni adapte oluyordum. Önce bacağımın iyileşmesi sonra olabildiğince hızlı koşmam işaretli olmanın verdiği avantajlardandı. Bacağıma daha dikkatli baktım. Aslında kızarıklıklar ve izler kalmıştı. Aldırış etmeden koşmaya başladım.
Eve geldiğimde babam yoktu. Bu saatte şirketten gelmiş olurdu , bazende eve geç gelir ya da sabaha kadar şirkette çizimleriyle uğraşırdı. Bu yüzden ilişkimiz pek iyi değildi. Annem öldükten sonra ise tamamen ev ile olan bağlantısını koparmış ben yokmuşum gibi davranmaya başlamıştı. Bugün de o günlerden biriydi.
Karnımı doyurdum ve kanepeye uzandım fazla zaman geçmeden uyuyakaldım. Kalktığımda saat daha sabahın yedisiydi. En önemlisi bugün antremanlar başlayacaktı ve yeni evim eğitim salonu olucaktı.
Saçlarımı tepede sıkı bir atkuyruğu yaptım spor kıyafetlerimi dolaptan çıkardım ve giyinmeye başladım. Son olarak dişlerimi fırçalayıp evden çıktım.
Eğitim merkezine geldiğimde benim gibi işaretlileri kolayca farkettim. Kız - erkek karışık olarak sıralanmışlardı. Sıranın sonuna geçip yerimi aldım.
Kolu boylu boyunca dövmeli olan eğitici bana döndü ;
- Kural bir antrenmalara geç kalınmayacak sen sarı kız !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEPÇE
Science FictionÜlkelerine yayılan virüsden hiç bir şekilde etkilenmeyenler oldu , hastalanıp ölenler oldu. Bazı hastalananlar ise mucizevi bir şekilde hastalıktan kurtuldu . Kurtulan bu kişilerin ise damarları siyahlaştı ve işaretlenmiş oldular , güçlendil...