Yoongi
Bazen,
Göremeyiz.
Gözümüzün önündeki hiçbir şeyi,
En yakınımızdaki kişileri bile göremeyiz.
Nasıl ki insanların hep en fazlasını istediği gibi.
İşte o anda bir mucize olur da,
Hayat karşınıza birini ya da bir şeyi çıkartır.
İyi ya da kötü.
Lâkin kötü bile olsa
Tanrı,
Adaletli olmayı bilecektir...Sabahın ilk saatleri, daha güneş bile doğmadan sesine lanetler ettiğim alarm işe gitmem üzere bana emir verircesine çalıyordu.
Buğulu gözlerim alarmımı ararken bir yandan da telefonumun nerede olabileceğini düşünüyordum. Alarmın iğrenç sesi onu kapatmamla duyulmazken telefonuma gelen bildirimin ışığı ve sesi onu bulmamda da bana yardım etmişti.
"Hadi ama daha gün bile doğmadan ne işi bu saatte" diye söylenirken sonunda yatağımdan kalktım. Ufak ve uykulu adımlarımla lavaboya doğru ilerledim
Aslında, babamın bir şirketi var, geliri de iyi ama ben 'patronun oğlu' olacağımdan bana karşı olan davranış ve konuşma şekilleri eminim ki değişecekti herkesin. Ben bunu sevmezdim, yapmacık davranışlar ayrıca bir işin karşılık bekleyerek yapılması kesinlikle nefret ettiğim özellikler listesinde başı çekiyordu. Annem ise bu aralar tedavisine gidip geliyor, beni güçlü tutan da annemin bu kadar dayanıklı olması.
Annemin küçükken babası ölmüş ve zaten ölen annesinin yerine gelen üvey annesini sevmez ve alışamamış, babası öldüğünde ise bu kadın annem ve kardeşlerine onu şu anki psikolojik rahatsızlığını ortaya çıkaracak kadar kötü şeyler yapıyormuş. Daha sonrasında bu kadın bir gün dayımı döverken annemin polisi aramasıyla annem ve kardeşleriyle bir daha iletişim kuramamış.
Takım elbise beni boğsada çalıştığım yer fazla kuralcıydı bu nedenden salaş siyah bir gömlekle altıma ise dar siyah pantolonumu giyindikten sonra ceketimi de üstüme geçirip kapıya yöneldim. Babam iki saat sonra işe gidecekti, bu gerçekten haksızlık. Bazen şirkette çalışmayı düşünmüyor değilim.
Hızlı adımlarla otobüs durağına ilerlerken telefonuma gelen mesaja bakmadığımı hatırlayarak cebimden telefonumu çıkardım. Hoş ki, saat henüz yedi buçuktu iş ise tam sekizde başlıyor. Geç kalmayacağım, durağa oturduktan sonra elimdeki telefonumun bildirimlerine düşen mesajı gördüğümde gözlerimi kocaman açtım çünkü geç kalacaktım, biri dışardan görse bu hâlime ne der fikrim yok. Mesaj mı? Mesajda işe götürmem gereken evraklar hakkında bir kaç gereksiz bilgi vardı.
Önemli olan ise bu evrakların yanımda olmadığı. Duraktan fırlarcasına kalktım ve koşar adımlarla eve yürümeye başladım.
"Siktir." Kesilen nefesimi düzene sokmaya çalışırken evin önünde on dakikada varabilmiştim.
İçeri girdiğimde ses olmadığından hâlâ annem ve babamın uyuduğunu düşünmüştüm bu sebeple uyandırmamaya çalışarak sesizce içeri girip evrakları armaya başladım. Uzun uğraşlar sonucu aradığım dosyayı bulmamla gülümsemiş zaman kaybetmemek için de dış kapıya doğru sessizliğimi korumaya çalışarak koşmuştum.
Otobüsten indiğimde şirkete girip odama doğru adımlarımı atmaya başlamıştım ki, patronun sevmediğim sesini duyup olduğum yerde sabırla gözlerimi kapatıp açtım ve ona doğru dönerek kafamı eğdim.
Bağırırcasına konuşuyordu. "Min Yoongi, ben sana geç kalmamanı üstelik toplantının erken başlayacağını dosyaları unutmaman gerektiğini söylemiştim ha?" Kollarını önünde birleştirerek devam etti. "Nesin sen? Assolist falan mı? Toplantıda göremedim seni, sayende adamlar bizimle olumsuz konuştu. Min Yoongi, bu sana son toleransımdı. Bayım, kovuldun." Kovuldun kelimesini üstüne basa basa söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
clair de lune • YoonKook •
FanfictionGözleri. O güzel gözleri, benim küçük ve saçımla kapattığım gözlerimi buldu. Derindi, çok derin bakıyordu. Sanki bana bir şeyler anlatırcasına, sanki korkuyormuş gibi. Ben ise sadece sustum, sustum çünkü konuşsam onda kaybolacaktım, o ki her kelimes...