"Ciddi olamazsın?" Dedim gülerek. O sırada elimde ki büyük gri taşlı teflon tavayı ileri geri sallayarak tereyağında kızarmaya başlayan küçük doğranmış sebzeleri oynattım.
"Ciddiyim. Kafayı takmış bu duruma. " dedi kıkırdadı Zehre telefonda. "Ve tahmin et patronumuz kim?" Dudaklarımı birbirine bastırıp iki adım sağa ilerledim ve pul biberi aldım. Tabi ki tahmin edemeyeceğimi biliyordu o yüzden hemen söyledi.
"Dün senin asansöre girerken çarpıştığın adam! Çok iyi biri Temmuz! Ve yaptığım kahveyi çok beğendi ve artık kahvelerini benim yapmamı istedi."
"Harika bir ilerleme." Dedim sırıtarak. Kara biberi de serpip yerine koydum ve tahta kepçeyle iki kere karıştırdım sebzeleri.
"Bencede. " dedi ve derin bir nefes aldı.
"Sen bayan Sır küpü, neden bana arkadaşın Sonayın burada iç işleri müdürü olarak çalıştığını söylemiyorsun?" Dediğinde dudağımı ısırdım ve tavanın altını söndürüp beyaz büyük servis tabağına boşalttım. "Unutmuşum. Söyleyecektim aslında." Doğruydu. Unutmuştum.
"Normalde affetmem için güzel bir lazanya yapmalısın ama bugüün Sonayın maviş gözleri için affediyorum. Çocuk. Acayip. Yakışıklı! Ve. Muhteşem. Biri! Tanrım!"
Onun tepkilerine gülerken zeytin yağını tabakta ki sebzelerin üzerinde gezdirip tam üstüne iki tane nane yaprağı koydum ve önümde ki tezgaha bıraktım. Tabağı alan garsonumuz Koray bana gülümsediğinde gülümseyip arkamda ki tezgaha gittim.
"Ama yinede lazanya yiyeceğim. Çünkü öğlen yemeği için Sonay, Pars , ben ve ultra muhteşem patronum Merih oraya geliyoruz."
"Ne?" Dedim fırını açarken. Ispanaklı çörek otlu böreğin kokusu burnuma dolarken şaşkındım. Fazlasıyla.
"Doğru duydun. Pars senin dikkatini çekebileceğini düşünüyor ve Sonay da uzun zaman olduğunu söyleyip kabul etti. Merih, Sonay ve Parsın da çok yakın arkadaş gibi göründüklerini düşünürsek Merihin gelmesi de normal. Ama ben Merihi tutuyorum." Diyerek tekrar kıkırdadığında fırın eldivenlerini tezgaha koyup un tezgahında çalışan Paula'yı izledim. Yeni yabancı küçük aşçımız gayet becerikliydi. Keşke birde nane ve reyhanı karıştırmayı bıraksa.
"Kimsenin bir tarafı olmayacak çünkü ben istemiyorum biliyorsun."
" sende amma malsın kızım yeter bu flört sevgili işlerine olumsuz bakışın! Hayatını o mutfakta çürüttün. Artık bir enişte benim de hakkım!" Gözlerimi devirip kaynayan ekşili çorbaya yöneldim. Altını kapatıp kapağını açtım ve büyük çekmeceden bir kepçe aldım. Beyaz kaselere çorbaları servis ederken "Bilmiyorum hala saçma geliyor. Hatta ömrümün bu mutfakta çürüme fikri gayet çekici."
"Hayatta yemek yapmaktan daha çekici şeylerde var. Mesela Merih. Bak-"
"Çok sipariş varmış ya kapatmam lazım! Sonra görüşürüz zaten!"
Homurdandığında güldüm.
"Öğle yemeğinde görüşürüz sürtük." Diyerek öpücük attı ve telefonu kapattı. Telefonumu önlüğümün cebine koyup kaseleri üst tezgahta ki tepsiye koydum.
"Ömer taş fırında ki güveç ne alemde?" Dediğimde arkamda dudağını ısırıp acemice önlüğünü silkeleyip içeride ki mutfağa giden Ömerin görüntüsü gözümün önüne gelmişti. Gözlerimi devirip yeşillik malzemeleri çeşmenin altından aldım.
Kafamı kaldırıp tam karşımda ki restorana baktım. Bu mutfak benim hayatım olmuştu. Restoranın içindeydi ve insanlar bizi yemekleri yaparken görebiliyordu, önümde ki yüksek tezgahın izin verdiği kadar yani. Ama bende onları izleyebiliyordum. Binbir çeşit insan tanımıştım uzaktan, gözlemlemek ve incelemek yemek yapmaktan hemen sonra geliyordu benim için. Sanki bir çok çeşit kitabı aynı anda okuyor gibiydim. Gülümserken bir anda burnuma gelen kokuyla gözlerim irice açıldı. Arkamı döndüğüm gibi fırını açıp tepsiyi gürültüyle tezgaha bıraktım.
"Kılpayı.." dedim hoflayarak. Paula tepsiye ve bana baktı elinde ki hamuru merdaneyle açarken.
"Kıl ne?" Dedi türkçesinin yettiği kadar. Ona baygınlıkla bakarken alnımı sildim. Mutfak cidden hayatım olmuştu.Öğlene kadar yine bir sürü sipariş almıştım. Dışarıdan ve içeridende. Gerçekten çalışan ve işleyen bir restorandı. Havası daha samimi geliyordu ne kadar lüks görünsede.
Elimde ki lazanya iç malzemelerini tavayı da kaldırarak karıştırırken Zehrenin sesiyle kafamı kaldırdım. Bana el sallarken kapıdan giriyordu. Alnıma düşen saçımı elimin tersiyle iterken gülümsedim ve el salladım. O sırada arkasından içeri giren üç adamı farkettim. Üçü de Zehrenin sesiyle ve el sallamasıyla beni farkettiği için tedirginlikle gözlerimi kırpıştırdım. Pars beni gördüğünde hafifçe sırıtmış ve saçlarına elini geçirmişti. Ukala olduğu çok belliydi. Gözlerimi devirmemek için zor durduğum sırada Zehrenin patronum dediği ve benim çarptığım adamla göz göze geldim. Elleri cebinde ve temkinli bir şekilde bir süre bana bakmıştı ama sonra tekrar restoranın içine kafasını çevirmişti.
"Çekirge?" Sonayın sesiyle gülümsemem hızla büyüdü ve bana doğru gelen bedenine ilerledim. Gülerek belime sarılırken bende ellerimde yağı ve unu ona sürmemeye çalışarak boynuna kollarımı doladım.
"Yemeklerini özledim çekirge." Diyerek benden ayrıldığında sırıttım. "Beni uzun zamandır aramadığın için sanırım sana yemek yok demeliyim."
Kaşları kalkarken ciddiye aldığını görüp güldüm ve elimin tersiyle tekrar saçımı arkaya attım. "Tamam affettim, mavi gözlerin hatırına."
Sırıtarak kaşlarını indirip kaldırdı.
"Sonay bizi arkadaşınla tanıştırsana?" Parsın sesiyle yanımıza geldiğini farkettim. Gülümseyerek gözleri ikimiz arasında gidip geliyordu.
"Ha evet. Temmuz bu şirketin dış işleri müdürü Pars, Pars bu da şef Temmuz. Çocukluktan berri ayrılmadığım kız." Dediğinde sırıtarak Sonaydan gözlerimi Parsa çevirdim. Elini uzattığında una ve yağa bulanmış ellerimi kaldırıp omuz silktim.
"Sanırım yağ olmak istemezsiniz." Dediğimde elini indirip gülmeye çalıştı.
"Artık masaya geçelim mi?" Üçümüz de kafamızı tezgahın önünde duran Merihe ve Zehreye çevirdik. Yanında bana sırıtıyordu.
"Olur. Hadi Temmuzun ellerinden yemek yiyelim." Diye sırıtan Sonaya gülüp tekrar ana tezgahıma döndüm.
Onlar tezgaha yakın ortalarda bir masaya otururken yeni gelen siparişlere baktım. Ardından Ömere döndüm.
"Kıyma getirir misin? Ve o krema cıvık olmuş."
Şirince sırıtmaya çalışıp kaseyi kucakladı ve arka mutfakta ki kilere gitti. Haşlanmaya yakın olan patateslere göz atıp üstlerine düzenli bir şekilde pul biber ve kara biber serptim. Kapağını tekrar kapatıp kızaran hamurları salladım. Sol tarafta ki zeytinyağını alıp yukarıdan tavaya döktüğümde mavi ve turuncu bir ateş püskürdü etrafa. Tavayı sallarken hemen ateşi yok ettim.
Bazen bunu yapmayı çok seviyordum. Müşteriler gösteri gibi hızlı hızlı sebze doğramamı ve tavanın alev almasını seviyorlardı.
Tavanın altını kapatıp spatula ile hamurları kremanın ve balın yayıldığı tabağa dizdim.
Tabağı üst tezgaha koyarken Zehregilin masasına baktım. Zehre gülerek Sonayla sohbet ediyor ,Pars menüyü izliyordu ve Merih, bana bakıyordu.. Gözlerimi kırpıştırıp elimden alınan tabağı farkettim ardından tekrar ona baktım. Sadece 2 saniye daha durup kafasını öylesine bir tarafa çevirdi. Sert ve şüphelenmiş gibi bakıyordu. Asla amacını öğrenemeyecekmişim gibi bakmasını unutmaya çalıştım.
"Temmuz!" Kafamı çevirip Koraya baktım. Elinde ki aletten siparişleri yolluyordu tabletime.
"11. Masada bi kız lazanyada bol domates salçası ve az kıyma istedi. Yani bunları sana söyleyecekmişim anlamadım ama." Sırıtarak tablette siparişi açtım.
"Onu tanıyor musun?"
Lazanya , naneli pilav üstü sebze haşlama, patates püresi ve göğüs eti ve hamburger menü ile üç kola ve elmalı soda vardı. Lazanya ve kolayı Zehrenin söylediğini, hamburger menü ve kolayı da Sonayın söylediğini biliyordum. Hamburger canavarı iç işleri müdürü.
"Evet. Teşekkürler Koray." Dediğimde başını sallayıp tezgahta ki diğer siparişleri aldı.
Yaklaşık 20 dakika sonra Zehregilin masasına yemekler gitmiş ve o 20 dakika içerisinde Zehre yanıma 2 kere gelmişti.
Ellerimi yıkadıktan sonra önlüğüme sildim.
"Temmuz acil gitmem gerekiyor. Benim masalarıma bakabilir misin? Sadece 1 saatliğine?"
Bana kanlanmış gözlerle ve dağınık topuzuyla bakan Yasemine döndüm.
"Tabi ki. Sen iyi misin?" Dedim ona yaklaşarak. Gözlerini kaçırıp sırt çantasını omzunda düzeltti.
"Be-benim gitmem lazım." Yutkundu. "Teşekkür ederim." Dedi ve bana bakıp hemen arkasını dönüp gitti. Arkasından ilerleyip kolunu tuttuğumda bana dolu dolu gözlerle döndü.
"Bugünlük bu kadar yeter. Dinlen sen geri kalan günde." Dediğimde hafifçe gülümseyip elini ağzına kapattı ve hızla gitti.
Beyaz önlüğümü çıkartıp askıda ki siyah önlüklerden bi tanesini alıp belime bağladım.
"Paula ana tezgaha geçebilir misin?"
Paula unlu elleriyle yanağını kaşıdı ve gülümsedi. "Elbette!" Dedi unlu yanağı ve ışıldayan mavi gözleriyle elini silkelerken. Gülümseyip tezgahın arkasına geçtim ve iki servis tabağını aldım. Arkamı çok hızlı döndüğüm için karşıma çıkan kişi ile dengemi sağlayamadım. Ellerimde ki tabaklar elimin kaymasıyla elimden giderken 2 saniyelik bir şok yaşadım. Korku. Heyecan. Endişe.
Ama gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda bana şaşkınlıkla bakan ve tabakları elinde tutan Merihi gördüm. Başım dönmüştü ve tam.. dibimdeydi.
"Ben.. çok üzgünüm." Neden ayaktaydı? Neden tam yanımda bitmişti ki? Tabakları indirip elime verirken "İyi misin?" Diye sordu. Sesi bir patronun ki gibi çıkmamıştı. Daha samimi ama düz bir sesti.
Tabakları elinden alırken parmağına dokunduğumda yutkundum.
"Evet. Teşekkürler. " dedim kısık bir sesle. Kafamı kaldırıp ona bakıp gülümsemeye çalıştım.
"İzninizle." Diyerek yanından geçtim yavaşça ve 6 numaralı masaya ilerledim. Kafamı dik tutmaya çalışarak masaya servis yaptım.
"Afiyet olsun." Dedikten sonra arkam döndüm. Merih tezgahın üstünden Paulayla konuşuyordu. Onlara fazla yaklaşmamaya çalışarak tezgahın üstünde ki diğer siparişleri aldım.
Yarım saat sonra Zehre ve Sonayın vedasıyla hepsi restorandan ayrıldılar.
Onlar gittikten sonra da siparişleri masalara ulaştırdım.
Akşam yediyi geçe işim neredeyse bitmişti. Paulanın yeni servis tabağını hazırlamasını izlerken kapıdan giren Yasemini farkettim. Kapının kenarında bu saatlerde dikilen Okan Beyle konuşuyordu. Hatta daha çok Okan bey konuşuyor o dinliyor gibiydi. Onların yanına ilerlerken Okan beyin "bana haber vermeden görevini başkasına devredemeyeceğini bilmiyor musun?" Diye tısladığını duydum.
"Okan bey!" Diyerek yanlarına vardım.
"Temmuz. Bende seninle konuşacaktım."
"Evet efendim. Yaseminin görevini ben devralmıştım. Yemek yapmakta zorlanıyordum aynı yerde durmak başımı döndürüyor belki bilirsiniz. Onun da bişey yapamayacağını bildiğimden evine gönderdim. Neyse artık bizim çıkmamız gerek. Mesaim bugün bu saatte bitiyor. Yasemin ben önlüğü bırakıp geliyorum."
Okan beyin konuşmasına fırsat vermeden önlüğü çözüp askıya astım ve kabanımla çantamı alıp yanlarına tekrar gittim. Yaseminin koluna girerken Okan bey ağzını açmadan "iyi akşamlar efendim." Dedim ve onu kolumda çekiştirerek restorandan çıkardım.
Bunu bu kadar rahat halletmemin sebebi restoranda Okan Beyden sonra sözü geçen kişinin şef olmasıydı. Yani benim. Ve bana olan güvenini böyle durumlarda kullanabiliyordum.
"Eveet. Şimdi Yasemin hanım! Bana gidiyoruz ve fransadan gelen kırmızı bir şarap açıyoruz. " dedim gülümseyerek. Kızarmış gözlerinin sergilediği hüzünlü görüntüsünde bir gülümseme oluştu. Minnet dolu bir gülümseme.
Kimse benim yanımda ağlayıp gidemezdi.