1. Bölüm "Namaz mı dedi o?"

425K 10.7K 1.4K
                                    

Parmağımı, çattığı kaşlarının arasından alnına doğru uzanan ince çizgide gezdirdim ve zor toparladığım cümleleri, bilinçsizliğimin verdiği uyuşuklukla söyleyiverdim. "Neden bu kadar kızgınsın?" Ellerimi, kendisinden uzaklaştırmaya çalışırken cevap verme gereği duymamıştı. Aslına bakılırsa yüzüme bile bakmıyordu, sanırım onu fazla sinirlendirmiştim.

Elimden her an düşecek gibi duran bira şişesini sıkıca kavrayıp, ağzıma yaklaştırdım, kızgın ifadesi hiddetle gerildi; elimdeki şişeyi sertçe çekti ve barın çıkışındaki çöp kutusuna fırlattı. Yaptığı harekete önce onun gibi kaşlarımı çattım ardından boğazımdan yükselen gürültülü kahkahayı serbest bıraktım. Delirmiş gibi davranıyor olmam, bulunduğum durum için gayet normaldi ve ben bu normallikten dilediğim kadar yararlanmak istiyordum. İsteklerimin arasında, bir de halâ kendisini kollarımdan uzak tutmaya çalışan adamın en azından tebessümünü görmek vardı. Neden bu kadar soğuktu? Eminim ki güldüğü zaman ben ondan biraz daha etkilenecektim ve... ve- Ah, hayır, midem! Pekâlâ, derin derin nefes almam gerekiyordu. Şimdi kusmamalıydım! Şimdi olmazdı. Hayatımda almadığım kadar derin nefesler almaya ve aldığım nefeslere karışan sigara dumanını olabildiğinde hissetmemeye çalıştım. İşe yaramış mıydı? Belki, en azından şimdilik iyi sayılırdım.

İyi olduğuma kendimi kesin olarak ikna ettikten sonra, kollarımı tekrar ona doğru uzatıp, iyice sokuldum. Hayır, hayır. Normalde bu kadar yüzsüz bir kız değildim, yani hatırladığım kadarıyla değildim. Fakat şimdi, yapabileceğim her türlü saçmalık çekici geliyordu. Bu benim suçum değildi. Belki de birazı benim suçum olabilirdi. Bu adamın soğukluğu uyuşmuş mantığımla anlamlandıramayacağım kadar ona çekiyordu beni. Kollarım, gidip gelen düşüncelerime tam teslim, onu ulaşmaya çalışıyordu. Onun kendisini benden uzak tutma çabasıysa, bir oyunun içindeymişçesine çocuksu bir hırs ve neşeyle dolduruyordu beni.

Soluklarımın arasına karışan kokusuyla gülüşüm yüzümde donuk bir ayrıntıya dönüştü. Kokusunun ciğerlerime getirdiği ferahlık öyle huzurluydu ki, daha fazlası için ona biraz daha yaklaşmaya çalıştım. Sanki bana bir şeyi anımsatıyordu, sanki bu... Adam sonunda aramızda kalmayan mesafeleri fark etmiş ve omuzumdan itilerek beni kendisinden uzaklaştırmıştı. Sabrı tükenmişçesine ofladı. Ellerimi sertçe çekip arka cebinden çıkardığı soğuk metali bileklerime geçirdi. "Canımı acıttın!" diye sızlandım. Kollarımı ondan kurtarmaya çalışıyordum ki, mantıktan yoksun düşüncelerim arasında bir tanesi farkındalık göstermeye meyletti, bir an hareketsiz kaldım. Kontrol altına Bileklerime geçirdiği şey kelepçe miydi onun?

Kollarım bir kez daha sert bir şekilde çekildiğinde, bileğimdeki kelepçeden kurtulmak için var gücümle çırpınmaya başladım. Her ne kadar "Ne yaptığını sanıyorsun sen!" diye bağırmaya çalışsam da, kelimelerin birbirine girip anlaşılmaz bir mırıldanışlara dönüşmesine mani olamadım.

Ben çırpınmaya devam ederken o, "Al abi sen bunu da diğerlerinin yanına, içip içip başımıza bela oluyorlar!" dedi ve beni bir kez daha itti. Söylediği şeyleri anlamaya çalışırken kelepçeli ellerimi, varlığını yeni fark ettiğim diğer adama devretti. Az önceki şiddetli çırpınışım yerini uysallığa bırakmıştı, huysuzca mırıldandım. Yanımdaki adamın yönlendirmesiyle, yalpalayarak yürürken, bir ambulans gürültüyle önümüzde durdu. Ambulansın içinden turuncu yelekli adamların çıkıp, bara doğru koştuklarını görünce kaşlarımı çattım ve anlamsız bir merakla, adamlara bakmak için kafamı arkaya çevirmeye çalıştım. Yanımdaki adam buna izin vermedi ve beni ambulansın arkasındaki beyaz araca doğru çekiştirdi. Aracın önüne geldiğimizde, adam kafamı aşağı bastırıp beni hiç de kibar olmayacak bir şekilde aracın içine soktu. Arabaya biner binmez kafamı dışarı uzatmaya çalışıp huysuzlukla bağırdım.

Gözlerini Haramdan SakınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin