“Hadi Amy! Lanet olası kalk şu yataktan!” Duyduğum cırtlak sesle gözlerimi araladım ve esnedim. “Sana da günaydın Chloe.” “Hadi çabuk kalk. Unuttun galiba ama bugün taşınıyoruz çük beyinli. Tüm kolileri ben taşıdım. Arabada bekliyorum. 10 dakikan var! Geç kalırsan beklemem.” dedi ve gitti. Kıkırdayıp gerinerek yataktan kalktım.
10 dakika sonra aşağıdaydım. Arabaya bindim ve Chloe’yi beklemeye başladım. Neden mi? Gerizekalı erkek arkadaşıyla konuşmakla meşguldü. “Seni seviyorum bebeğim.” Normalde Chloe tam bir canavardı, ama Rick’leyken 3 yaşında tatlı bir bebeğe dönüşüyordu.
“Hayır, sen kapat.” dedi ve kıkırdadı. Telefonun öbür ucundan kulama Rick’in mırıldanmaları geliyodu. “Hayır aşkım, sen kapaaat.” Hadi ama, benzin gidiyor benzin. En sonunda “Ben kapatırım.” diye cırlayıp telefonu kaparak kapatma tuşuna bastım. Chloe bana bön bön bakarken telefonu eline tutuşturup sordum “Bugün varır mıyız eve?” Sonunda oflayarak yeni evimize doğru sürmeye başladı.
Daireye gelmiştik. Büyük değildi ama güzel ve sevimli bir evdi. Odama çıkıp pencereden etrafa baktım. Oha! Bu yoldan geçen insan mı yoksa biz mi değiliz? Yukarı doğru bakarken gözü bir anda benimkileri buldu ve tebessüm etti. Kumral dalgalı saçları vardı. Ve masmavi gözleri. Ben de ona gülümsedim. Tam karşı apartmana girdi. Karşımızda mı oturuyordu? Şanslı mahluk beni. Mal gibi sırıtmayı kesip pencereyi kapadım ve eşyalarımı odaya yerleştirmeye başladım.
1 saat sonunda başarmıştım ve yorulmuştum. Chloe’nin Rick’le buluşmaya gitmesi ise ayrı bir güzeldi. Ev bana kalmıştı. Saçlarımı dağınık topuz yapıp bandana taktım ve pandalı pijamamı giydim. Hep ayıcıklı pijama alırlar ama AY EM DİFRINT BİÇ. Eşyaları yerleştirirken beynime toz kaçtı sanırım.
Evi eşyaları ile birlikte almıştık. Bu yüzden rahattım. Mutfağa gidip mısır patlattım. Getirdiğim DVD’lerden birini seçip izlemeye başladım ve televizyonun karşısındaki rahat koltuğa kuruldum.
Tam reklamlar bitmişti ki (hayır sizin gibi reklamları ileri sarmıyorum.) kapı çaldı. Bir küfür savurup kapıya bakmaya gittim. Açtığımda karşımda bugün gördüğüm taş varlık duruyordu. OH MY GOD! Pandalı pijamalar, dağınık saç, gerizekalı bir bandana, ağzıma tıka basa doldurduğum mısırlarla harika görünüyorumdur tabi. Ağzımdaki mısırları yutup konuşmasını bekledim. “Şey... Belki müsaitsen tanışabiliriz diye düşünmüştüm. Pasta aldım.” deyip elindeki kutuyu bana uzattı. Karnımda uçuşan su aygırılara durmalarını tembihledim ve ona gülümseyip içeri geçmesi için kenara çekildim. Mutfağa gidip pastayı buzdolabına yerleştirdim ve salona doğru ilerleyip geniş koltuğa, onun yanına oturdum. Sessizliği yok etmek için konuşmaya başladım. “Adın ne?” “Ed. Senin?” oha hem taş hem de bebeğimle aynı isme sahip. (ED SHEERAN.) “Amy. Yani Amelia. Ama hep Amy derler.” Ne kadar saçma bir cümle kurmuştum Tanrım! Acaba aptal olduğumu düşünüyor mudur?
Gülümseyip kafasını salladı. “İstersen filme devam edebiliriz. Daha başlamamış zaten.” Onu başımla onaylayıp ‘oynat’ düğmesine bastım.
Film izledikten sonra pasta yedik ve saçma oyunlar oynayıp vakit geçirdik. Saat geç olmuştu. Cloe bana Rick’de kalacağına dair mesaj atmıştı.
Artık gözlerim kapanmaya başlamıştı ve uykuya ihtiyacım vardı. Tuvalete gidip dişlerimi fırçalamaya başladım. Odamdan camın kırılma sesi geldiğinde yerimden zıpladım. Kim vardı orada?
Korkarak odama gittim. Yerdeki cam kırıkları ve bir adet esmer yakışıklı çocukla karşılaştım. Ağzımı açıp bağıracaktım ki konuşarak beni susturdu.
“Adım Zayn. Camını sonra yaptıracağım ama şu an saklanacak bir yere ihtiyacım var bebeğim.”
