Merak

45 10 6
                                    

Yuvaya ne zaman yerleştirildiğimizi hiç bilmiyorum. Burda ne işimiz var diye soruyorum sürekli kendime. Sahi bu berbat yerde ne işimiz var? Dedeme bunları sorduğumda ise 'Buraya çok uzun zaman önce yerleştirilmişiz' diyor.

"Bunun gibi konuları düşünmemen gerekiyor. Bunları bizim yerimize yüzeydekiler düşünüyor zaten. Yönetim bizi ilgilendirmiyor. Bu kadar meraklı olma sevgili torunum. Böyle şeyleri konustuğunu duyarlarsa başın belaya girer. Bak anneninde o bitmek bilmeyen merakı yüzünden başı belaya girdi. Bir dahada dönemedi. Ben senin sonununda annen gibi olmasını istemiyorum çocuğum. Senin için çok endişeleniyorum. Sen bana kızımın emanetisin. Can yoldaşımsın. Kızımdan bana kalan tek hatırasın. Senide kaybetmek istemiyorum. Kendine çok dikkat et lütfen torunum. Seni çok seviyorum. Bu konuları da merak etmeyi bırak artık." diye de uzun bir nutuk çekiyor. Farkındayım dedem benim için çok endişeleniyor. Hayatta kalan tek yakınının ondan koparılmasını istemiyor. Ama artık dedemin sözünü dinleyemiyorum. O bunları söylediğinde dahada meraklanıyorum. Önceden dedem bana annemin yaşadıklarını anlatarak beni korkuturdu. Yüzeydekilerin radeyler vasıtasıyla  insanlara verdiği zararlar da onlardan çok korkmamı sağlamıştı. Ki annemde yüzeydekilerin zarar verdiği insanlardan biriydi.

Annemin götürüldüğü gün benim doğum günümdü. Beşinci yaş günümü kutlayacaktık. Annem benim için küçük bir pasta hazırlamıştı ve beni neşelendirmeye çalışıyordu. Bense olacakları hissetmiş gibiydim. Kendimi çok kötü ve tedirgin hissediyordum. Annem beni elindeki oyuncak tavşanımla güldürmeye çalışıyordu. En sonunda bir şekilde güldürdü beni ve pastanın mumlarını yaktı.

"Oğlum,en değerlim. Az sonra mumları üfleyeceksin. Hayatını belirliycek belkide bu mumlar. Her mum için içinden bir dilek dile."derin bir nefes aldı. Az sonra yapacağı konuşma onun için çok zor gibi gözüküyordu.

"Şimdi beni çok iyi dinlemeni istiyorum. Annem çömelip benimle aynı hizaya geldi ve ellerimi tutarak gözlerim içine hüzünle baktı.
"Canım oğlum, bundan sonraki hayatında yanında olamazsam bana kızma,beni affet lütfen. Ben yokken asla korkma olur mu? Merak etme deden hep senin yanında olucak ve seni koruyacak. Ama yine de korkarsan veya beni özlersen eğer oyuncak tavşanına sarıl ve elini kalbine koy. Orda seni koruduğumu ve sana sımsıkı sarıldığımı hayal et. Söz veriyorum seni hem koruyacağım benim tatlı oğlum. Canım, hayatı hep sorgula olur mu? Sorgulamadan,ortadaki sorunu çözmeden kabul etme olayları. Birilerine itaat etmek zorunda değilsin bunu unutma. Son olarak şunları söyleyeceğim sana. Çok çalış,merhametli ve yardımsever bir insan ol. Çalış ki insanlar bilgilerinden faydalanmak istesinler. Merhametli ve yardımsever ol ki insanlar seni örnek alıp iyi kalpli olabilsinler. Şimdi dileklerini dileyip mumları üfleyebilirsin."dedi.

O anda söylediklerinden tek bir kelime bile anlamamıştım. Ama üzerimizde hakim olan kasvetli havayı çok net hissedebiliyordum. Annem bana sıkıca sarıldı. Başıma bir öpücük kondurdu ve elime birşey tutuşturdu. Bu şey bir madalyondu. Bir ona bir madolyona bakıyordum. Fakat o beni umursamadan mumları üflemem için pastayı boyumun hizasına getirdi. İçimden dileklerimi diledim. Sonra tam mumları üfleyeceğim esnada içeriye radeyler* girdi. Afallamış bir şekilde radeylere baktım. Radeyler annemin kolunu tutup onu sürüklüyordu. Annem kurtulmak için çırpınıyordu. Fakat radeyler annemin o ince kolunu öyle bir sıkmıştı ki kaçmak imkansız gibiydi. Onu meydana götürdüler ve gözlerimin önünde anneme birsürü işkence yaptılar. Meydanda yapmalarının gerekçesi ise diğerlerine ibret olsun diyeydi. Bütün o iskencelerden sonra onu ölüm aracına* bindirip götürmüşlerdi. Bir daha asla dönmemek üzere...

Oysa ben mumları üflemeden önce dilediğim beş dilek içinde aynı cümleyi kurmuştum. 'Annemin beni asla bırakmamasını diliyorum.'
Mumlar sönmediğinden mi dileğim gerçek olmamıştı? Bilmiyorum. Ama annemi gerçekten çok özlüyorum.
Onsuz geçen her günümde boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Annemin bana söylediği şeyleri hiç unutmadım ve şu kıcasık hayatım boyunca söylediği şeylere uymaya çalıştım. Artık neredeyse yetişkin oldum. O günün üzerinden de tam 12 yıl geçti. Artık 17 yaşımdayım ve yarın meslek seçimim yapılacak. Parmağıma bir iğne batıracaklar ve Zona denen yapay zekaya sahip bir bilgisayarın işlemcisine kanımı damlatacaklar. Zona da bunu algılayacak ve bana ait mesleği seçecek.

Ned13 sol elini çenesinin altına koymuştu ve önündeki deftere yazı yazıyordu. Fazlasıyla dalgındı. Bu yüzden elindeki kalemi adeta elinden kaçıp gidecekmiş gibi sıkı tutuyordu. Kendini çok üzgün hissediyordu. Çünkü aklına çocukluğu ve o güzel annesi gelmişti. Annesi çok güzel bir kadındı. Zarif biri değildi. Daha çok serseri gibi giyinirdi. Ama yinede çok nazikti insanlara karşı. Özellikle sesi o kadar yumuşak ve ezgiliydi ki serseri olmasa herkes onu bir leydi sanabilirdi. Sonra bir anda babası geldi aklına. Acaba babası nasıl biriydi? Oda tıpkı annesi gibi serseri miydi? Acaba kendisi babasına benziyor muydu? Dedesi bir keresinde gözlerini ve saçlarını annenden almışsın ama o sert yüz hatların tıpkı baban gibi demişti. Sahiden öyle miydi? Babası hala yaşıyor muydu bir yerlerde? Acaba babasını bulabilir miydi? Sıkıntıyla nefes verdi ve kafasını iki yana salladı. Bu düşüncelerini dağıtmak için yaptığı bir hareketti. Sonra pencereden dışarıya bakmaya başladı. Pek güzel birşey yoktu etrafta. Kırmızı topraklardan çıkan eciş bücüş bitkiler etrafı dahada egzotik ve birazda ürkünç kılıyordu. Bu yüzden o yuvadaki bitkilerden hep korkmuştu. Küçük tepecikler vardı. Bu tepeciklerin üstünde radeylerin üssü vardı. Acil bir durum olduğunda ordan hızlıca gelip müdehale ediyorlardı. Meydan yuvarlak bir biçimdeydi ve etrafını 5 ana bina kaplıyordu. Bunlar ;ana doyum merkezi, sağlık merkezi, dikiş merkezi, eğitim merkezi ve doğum merkeziydi. Meydandan 1.5 km uzaklıkta ise dev gibi duran bir sınır kapısı vardı. Bu kapı yuva ve yüzeyi birbirinden ayıran kapıydı. Yuvadakilerin yüzeye çıkması yasaktı. Oraya sadece radeyler gidebiliyordu. Bu nedenle kapının önü birsürü koruma radeylerle ve yüzeye gitmek üzere yola çıkmış radeylerle kaynıyordu. Sandalyesinden kalkıp pencereye daha çok yaklaştı. Kapıya gözlerini dikip dikkatlice bakmaya başladı. Nedenini bilmiyordu ama kapıya baktıkça içten içe heyecanlanıyordu. Yetişkinler yüzeyle yuvanın birbirinden pek farklı olmadığını, sadece orada büyük yöneticinin yaşadığını söylüyorlardı. Ama o bu yalana hiç inanmamıştı. Sanki yüzeye çıkarsa özgürlüğüne kavuşacak gibiydi. Bu yüzden yüzeye çıkmayı yürekten istiyordu. Kararını vermişti. Ne pahasına olursa olsun o kapıdan çıkacak ve kapının ardında neyin olduğunu görecekti.

Yavaş adımlarla yürüyerek yatağına girdi. Sonra içi duyduğu heyecandan dolayı kıpır kıpırken uykuya daldı.

Radey*: Robot askerlere verilen isim.
Ölüm Aracı*: Siyah renkte olduğundan ve içine binen insanlar birdaha geri dönmediğinden halk arasında bu isimle seslenilen bir uçan araba.

Özgürlüğe Kaçış #Wattsy2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin