"Resmin mükemmel mavi,
ay ışığında güneşleniyor.
Yıldızların parıltısı kemiklerinin aydınlığı gibi.
Ne altın ne de güneş beni güzel giydirebilir,
Sen benim dünyamdaki karanlığın parıltısısın."Kaç saniye sürdü ona düşüşüm emin değilim. Öyle süslü kelimeler kullanan biri değilim genel olarak fakat bu ona tutulana kadardı. Kendi içimde yazdığım şarkı sözlerinin rotasını şaşırtan çocuk hayatımın sıkıcı yeni bir gününde gözüme gelen en güzel şeydi. Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum ama sanırım saniyelerden başlayacağım.
Onu gördüğümde yavaşlayan o saniyeler. Onunla göz göze geldiğimde, ona fazla baktığım için çatılan kaşları ve aklıma kazınan o güzel dudakları. Yazdığım gereksiz şarkı sözlerini daha anlamlı hale getiren ve bununla kalmayıp, hayatıma bütün güzelliğiyle doğduktan sonra zihinimde bulunan bütün kötü şeyleri silen o büyülü çocuk.
Bulunduğum kitap kafede dalgınlıkla yine aynı şeyleri düşünüp önümdeki yazıyı tamamlamaya çalışırken kafenin kapısının açılması ve ardından gelen o tanıdık kusursuz kahkaha ile bakışlarımı oraya çevirdim.
Her zaman ki gibi okul çıkışı arkadaşlarıyla antremana kalmışlardı ve her gün aynı saatte geldiği kafede o çok sevdiği minik tartlardan yemeye gelmişti. Bir gün onunla oturup o tartlardan yemek hayallerim arasında yer ediniyordu. Tartları yerken yaşadığı o aşk dolu anlar anlatılmaz derecede tatlı oluyordu. Ve her gün o tatlılığı izlemek gözlerimle yaptığım en güzel şeydi.
Tatlılığından bahsetmişken o kısa boyuna değinmeden duramayacağım, ah bir de o kısa küçük parmaklar. O minik ellerin ellerimin arasında nasıl kaybolacağını düşündükçe, o boyuyla yanımda nasıl küçük kalacağını, onu kollarımın arasına alınca nasıl küçük kalacağını düşündükçe kafayı yeme derecesine geliyordum.
Sadece beş aydır her gün gördüğüm birine bu derece bağlanmak fazlaydı ama yaşadığım anlamsız hayatta edindiğim en güzel amaç oydu.
Yine onun güzel gülüşüne dalmışken bana dönen ani bakışları ve çatılan kaşlarıyla gözlerimi önümde yazmaya çalıştığım şarkı sözlerine çevirdim. Bakışlarımdan rahatsız olduğunu biliyordum, fakat her seferinde beni tanımayı nasıl başarıyordu onu çözemiyordum.
Bir takıntım vardı, her gün eğer dışarı çıkacaksam farklı farklı maskeler ve şapkalar takıyordum. Şapka takıntı değil fakat yüzüme geçirdiğim maske iyi hissetmemi sağlıyordu, bu yüzden maskesiz asla dışarı çıkamıyordum ve dışarda o maskeyi çıkartamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little do you know // vmin
Fanfiction"i love you like you've never felt the pain i promise you don't have to be afraid."