1

219 24 7
                                    

Kelimeler bazen çoğu şeyi sağlamaz. Bazen sağlasa bile insan kendini o kelimelerle ifade edemedikten sonra bir anlamı kalmaz. Ama bir de o kelimeleri ifade ettiğin halde yine yetmeyen hisler vardır. Yaşadığım hayatta kelimelerin çok faydasını görmeme rağmen bunu diyebiliyorum çünkü onu görünce kelimelerim bir zamandan sonra yetersiz kalıyor. Anlaşılmaz bir birikmişim var ona karşı, belki de bu yüzden onu görünce dilsize dönüşüyorum. Anlatacak çok şeyim var ona, ama daha konuşmayı geç gözlerine bile bakamıyorum.

Klişe haline gelmiş hikayelerdeki platonik aşıklar gibiyim, hatta sanırım daha beteri. Ama öyle umutsuzluğa kapıldığım falan yok, onu hayallerimden bile daha çok seviyorum.

Bilirsiniz, dışardan iyi gördüğünüz bir insanın sanki her şey yolundaymış gibi görünür, hayatı yolundaymış gibi, hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi ama o insanı tanıyıp, derin hislerine, yaşamına dahil olduğunuzda asıl benliğini o zaman tanırsınız. O insanın gözünden hayatın anlamını, yaşadıklarını gördükçe daha çok tanıyıp görmek istersiniz ruhunun derinliklerini. Hatta bazen öyle şeyler görürsünüz ki o hayatta, ileride o insanın size neler getireceğini bilircesine uzaklaşmak istersiniz o acılardan.

Benim kalbimde ve aklımda Jimin öyle güzel bir yere sahip ki, en ufak bir kirli düşünceyi bile konduramıyorum o yere. Nasıl kondurur ki insan sevdiğine öyle kötü düşünceleri zaten, hele onu gördükten sonra. O içini ısıtan gülüşünü, sesli kahkahasını, kısılan küçük güzel gözlerini...

Yine sakin bir sabahla erkenden uyanmış, her insanın yapmak istediği ancak bir türlü yoluna koyamadığı programlı hayatıma yeni bir sayfa açmıştım. Uzun zamandır böyle maraton şeklinde giden hayatımdan o kadar memnunum ki, en ufak bir gün içi değişikliğin bütün her şeyin bozulacağına eminim. Düzenli bir hayata sahip olmak, her gün neler giyip, neler yiyip, neler yapacağını bilmek beni en iyi hissettiren durumlardan biri. Başka insanlar için böyle saati saatine bir insan olmam tuhaf karşılanabilir fakat ben halimden oldukça memnunum.

Rutin programımda olan sabah sporunu ertelemeyerek yaptıktan sonra eve dönünce güzel bir duş alıp, listemdeki kahvaltıyı hazırlayarak güne birazcık da olsa pozitif başladım. Bugün her gün olduğu gibi yine o kafeye gidip, saatlerce Jimin'i izleyip şarkı sözü yazacaktım.

Belki yine bana tuhaf tuhaf bakacaktı o kısık gözleriyle, çok umursamadan ama diken üstünde gibi, belki de yine ona baktığım için sinirlenip kaşlarını çatacaktı bana. Ben de onun her halini önümdeki bembeyaz kağıtlara dökecektim. İlham kaynağım olan o gülüşünü duyunca yine hayattan kopup gezegenler arası bir koşu gerçekleşecekti kalbimde. Bense sadece dudaklarımda ufak ufak gülüşler büyütecektim onun o güzel kahkahalarına. Gözlerimle sevecektim onu, benim için olmayan kahkahaları kulaklarımı kutsayacaktı.

Çantama gerekli olan şeyleri koyduktan ve yüzüme maskemi geçirdikten sonra evin kapısını kilitlediğime emin olup kafeye doğru bir yürüyüşe çıktım. Arabam vardı fakat bazı pozitif olduğum günler yürümeyi tercih ediyordum. Çok uzak mesafede olmayan kafeye geldiğimde yine o içimi ısıtan heyecanlı hislerle baş etmeye çalışarak kafenin kapısını araladım, burnuma gelen taze kahve kokusuyla gözlerim kapandı istemsizce. Tuhaftır ki kahvenin kokusunu sevmeme rağmen kahve içmeyi sevdiğimi söylemem.

"Hoş geldiniz efendim, sizi görmek ne güzel!"

Ah, bu kafeyi sevme nedenlerimden Jimin dışında olan madde tamamen insanlarıyla alakalı. İnsanlarının samimiyeti o kadar güzel ki sanki evinize gelmiş gibi hissediyorsunuz, öyle ki gelip saatlerce bir şey sipariş vermeden öylece otursanız bile kimse kalkıp en ufak bir laf bile etmez.

"Teşekkür ederim."

Her zaman ki yerime gidip oturdum ve çantamın içinden kağıtlarımı ve kalemimi çıkarıp masanın üzerine bıraktım. Etrafıma bakınıp garsona ufak bir el sallayıp yanıma çağırdım.

little do you know // vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin