🍃
"Yeter artık !"
Tüm evin içine yayılan tarazlı sesimle, sıtmaya tutulmuş gibi titredim.
"Yeter artık..." dedim bu defa isyan eder gibi, az önceki bağırışıma nazaran daha kısık bir sesle. "Ne yaptım ben sana, yeter !"
"Nankör köpek !" diyen acımasız ses, kanımı dondurmuştu.
Bir insan, vicdanını bu denli nasıl yitirebilirdi ?
"Aş verdik sana, yatacak döşek verdik ! Sığınacağın ev verdik biz sana nankör !"
Ve, karnımda bir tekme hissettim o anda.
Sanki saatlerce vurmamış gibi, hırsla yattığım tahta zemine doğru eğilip bir tokat daha attı yüzüme.
"Ama karşılığında canımı aldın..." dedim sitemle.
Ciğerinden kan kusan bir yetimin, ucuz bir sitemiydi bu. Karşılığı, bir tokat daha olmuştu.
"Baban geberip gittiğinde ben aldım sizi bu eve ! Hala nankörlük yapıyorsun lanet ! Bir boka yaradığınız yok şu evde, bari işime karışmayın !"
Yüzüme değen nasırlı ellerinden tiksinmiştim... Tiksindiğim şey nasırları değildi, benim ellerimde daha kanlısı vardı. Fakat benliğinden kopup gelen gaddarlık öyle iğrençti ki, onun öz kızı olmadığıma şükürler ederken buldum kendimi.
Bir gaddarın, bir rahme bıraktığı dölden türemek ne vahim bir şey olsa gerekti.
"Bey," dedi cılız bir ses.
Narin teyze.
Öyle korkulu çıkıyordu ki sesi, kendimden çok, annemden çok ona üzülürken buluyordum kendimi. Biz bu adamın deli kafasına 4 yıldır tanık olmuştuk bu kerpiç evin içinde. Peki ya o kadın ? 30 senedir çekiyordu bu zalimi.
"Karışma sen Narin !" diye kükredi aynı zalim ses. "Bu İsmail'in dölü, Doğan ile evlenecek ! Son sözümdür bu !"
"Benim babamın dö-" diyip çıkışacakken, yerde yatmaya devam eden yaralı bedenime bir tekme daha geçirdi.
Tam göğüs kafesime.
Beni soluksuz bırakan tekmesinin ardından nefesim kesildi, odadaki tüm sesler uğultu gibi ilişti kulağıma.
Ve o anda, tıpkı benim gibi yerde, fakat küçük odanın bir diğer ucunda yatan annemle göz göze geldik.
Burnundan ve dudağından akan kana rağmen bana sanki canı yanmıyormuş gibi bakmaya çalıştı, yaralarımı sarmak ister gibi baktı, gönlümü almak ister gibi baktı fakat nafile.
Ölmüş bir cana can vermek kimin haddine ?
O sırada bakışmamızı iri, kıllı bir ayak böldü.
Abdullah denen pislik, tam annemle aramızda durmuştu.
"Evleneceksin, tamam mı ?" dedi tehdit eder bir tonda. "Gül'ü muhtarın oğluna verdim, seni de Doğan'a vereceğim ! Hadi yine iyisin he," dedi pis ayağıyla göğsümden dürterek. "Doğan'ın mal sağlam diyorlar köyde ! En azından mutlu eder seni !"
Pis sırıtmasını göremesem de iğrenç ses tonundan hissedebiliyordum o ifadeyi. Siyah, pis ve kıvırcık uzun sakallarını eliyle sıvazlar, siyahlaşmış dişlerini göstere göstere sırıtırdı bu ses tonuyla konuştuğunda. Ve gözlerinde, hırsın verdiği bir parıltı olurdu aynı anda. Güler gibi görünse de o anda, aslında bir zalimin gaddar sevinçleri saklı olurdu o gülüşlerde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mihriban
General Fiction"Her nesnenin bir bitimi var ama," diye mırıldandı ismimi barındıran o türküyü, bendine zıt yumuşacık bir sesle. Siyah gözleri aynı anda, yetim kalmış başımı okşuyordu sıcaklığıyla. "Aşkta hudut çizilmiyor, Mihriban..." -- 01.07.2018