Jung ve Rüya

15 0 0
                                    

Jung’un rüyalara ilgisi çocukluk yıllarına dayanır. Jung çocukluğunun gizemli ve korku uyandıran tecrübelerle geçtiğini ve bu konuda rüyaların önemli bir yere sahip olduğunu belirtir.
Hayatının diğer evrelerindeki  yaşantılarıyla çocukluk rüyaları  arasında bağlantı kurar. Ona göre  çocukluk rüyaları basite alınmayacak  kadar önemlidir. Kendisini “dindar” olarak algılamasında çocukluk  dönemi rüyalarını içsel bir neden  olarak görür.

3-4 yaş  dönemine kadar geri giden  bu rüyalar Jung’u derinden  etkilemiş  olup, bu etkilenme sonucu rüyalara büyük  bir ilgi duymuştur.
16. yüzyıldan başlayıp, Jung’un  yaşadığı  döneme  kadar  batıda rüya ile  ilgili önemli  kitaplar yazılmış, düşünürler rüyalar ile  ilgili fikirler  ileri  sürmüşlerdi. Fakat bu  yaklaşımların çoğunda rüyalar mitolojik, dinî ve kültürel  içeriklerinden arındırılarak katı  bir bilimsellikle ele alınmaktaydı.

Entelektüel birikimi herkesçe  bilinen Jung’un bu konuyla ilgilenmesi  oldukça anlaşılabilir bir durumdur fakat  daha  da önemlisi  insanı  anlamaya çalışan ve  bazı  fikirlerini rüyalardan esinlenerek temellendiren Jung’un rüyalarla herkesten daha çok ilgilenmesi gerekirdi.  Çünkü ileri sürdüğü bazı  görüşlerini rüyalarla ispatlamaya çalışıyordu.  Bu nedenle  kendi fikirlerini ispatlamak için  hayatı  boyunca rüya  konusunu araştırmaya devam  etti. Çalışmalarını  ve  mevcut birikimleri sentezleyerek rüya konusunda kendine özgü  bir  yaklaşım geliştirdi.

Jung’u rüya konusuyla  ilgilenmeye sevk  eden  bir  diğer  faktör ise  onun mitolojiye,  farklı  kültürlere  ve  dinlere ilgi duymasıdır. Bu ilgi kaynaklarında rüya önemli  bir  yer tutmaktaydı. Jung farklı  kültür sahalarında araştırmalar yaparken  rüya  konusundaki bilgi ve pratikleri derlemiş,  bunlardaki ortak benzerlikleri  tespit  etmeye  çalışmış, rüya  konusundaki teorisini  geliştirirken  bunlardan  oldukça yararlanmıştır. Ayrıca her  kişi gibi  Jung’un da  yetiştiği kültür  ortamından  etkilenmesi  doğaldır.

Jung’un Yahudiliğin ve  Hristiyanlığın iyi bilindiği  dindar bir ailede  yetişmesi, dinlerin  rüya  öğretilerinden haberdar olmasını  sağlamıştır. Dünyanın farklı  köşelerinde  incelemelerini sürdürürken geleneksel dinlerin rüyaya bakışını  inceleme  fırsatı  bulmuş; bunlarla da  yetinmemiş, araştırmacı  kişiliği onu Yahudiliğe yönlendirmiş  ve  bu  yöneliş  sonucunda Jung Talmudcu  rüya anlayışından oldukça etkilenmiştir

Terapistler, Jung’un  yaşadığı  dönemde ruhsal rahatsızlıkların kökenini araştırmada rüyalardan yararlanmaktaydılar. Hastalar terapistlerine  rüyalarını  anlatıyor, terapistler ise  bu  rüyalar  üzerinde yoğunlaşarak  hastanın bilinçaltındaki  rahatsızlığa sebep  olan nedenleri bulmaya  ve  dolaysıyla hastayı  tedavi etmeye  çalışıyorlardı. Uzun bir süre  alan  bu tedavi  sürecinde  bazı  terapistler hastayla rüyayı müzakere  ederek,  bazıları  ise  hastayı  dinleyerek  rüyalardan bir takım sonuçlar çıkarmaya çalışmaktaydılar. Hastaların rüyalarından hareketle tedavilerini  bir  yöntem  olarak  benimsemiş  olan  Jung’un rüyalarla ilgilenmesi  oldukça doğal bir durumdur. Ona göre  rüya nevrozun içeriği hakkında  bilgi veren en  önemli  kaynaklardan biridir. Nevrozun belirtisi bitkilerin  filizleri gibidir.  Yer altında kalan  kök ve yer üstündeki gövde  nasıl ki bitkinin  esasını  oluşturuyorsa aynı  şekilde rüya  nevrozun  özünü temsil  etmektedirler.

Jung’a göre  rüyalar ruhun yer altı  faaliyetlerinin aynası  oldukları  için nevrozları  yansıtmaktadırlar.

Jung, Freud’la bir  dönem yol arkadaşlığı  yapmış, Freud’un takdirini kazanmış  daha sonra çeşitli nedenlerden dolayı  bu birliktelik son bulmuştur.

Jung  Freud’la  tanışmadan  öncede  rüyalara  bakışında  mistik  yaklaşım ağır basmaktaydı. Freud rüyalar  konusunda başlangıçta Jung’u  etkilemiş  fakat zamanla  Freud’un fikirleri Jung’a her konuda  olduğu gibi  rüyalar  konusunda da  dogmatik ve  oldukça katı  gelmeye  başlamıştı. 

Onun Freud’dan uzaklaşmasının başında Freud’un indirgemeci yaklaşımı  gelmektedir. Jung insan davranışlarının indirgemeci  yaklaşımla  anlaşılamayacağını, Freud’un sihirli formülünün  davranışlarda olduğu  gibi  rüyalarda da  yetersiz olduğunu savunuyordu.

Freud rüyaları bilinçaltına itilmiş  daha çok libido kaynaklı  istek  ve  arzuların uykuda maskelenmiş  şekilde açığa çıkarak ikinci elden tatmin oldukları bir telafi  mekanizması olarak görüyordu. 

Jung her ne  kadar Freud’un  rüyaların telafi mekanizması olduğu görüşünü  kabul  etse de rüyaların tek nedene  indirgenemeyecek kadar  karmaşık bir  yapıya sahip olduğunu  savunuyordu. Doğal olarak Freud’dan koparak yeni bir  yöntem geliştiren Jung’un rüya konusunda  da  farklı  bir  teori sunması  gerekliydi.
Jung’un rüyalarla ilgilenmesinin  bir diğer nedeni ise psikoloji literatürüne kazandırdığı kolektif bilinçdışı  ve arketip kavramlarının ispatlanmasında onları  kullanmasıdır.

Jung, bilimsel olarak ispatlanması  zor  olduğu yönündeki  eleştirilere  rağmen rüyaları da kullanarak bu kavramları  ispatlamaya çalışmıştır.

Jung ve RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin