:D
Gecenin bir yarısı oturup geleceği planlamak, Byun Baekhyun-luk bir hareket değildi.
Tüm sefil ve yalnız hayatı boyunca geçmişte takılı kalan ve şimdisini geçmişle karşılaştırarak hareket eden Baekhyun, geleceği düşünüyordu. Yaşanmamış hayatı, yaşayamadığı hayatı öyle girift hale gelmişti ki boş durmayan kafası sıfırlamıştı. Oğlu ile ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Artık aldırıyorum diyemezdi. Başkasının ne söylediğine odaklı çalışan, yüzündeki makine asla aklı ile uyuma giremiyordu. İkisini bağdaştıramıyordu.
Geçmişi anımsadı. Hayal meyal ortada olan bir annesi vardı. Şimdi nerede, hangi adamın koynunda dinlendiriyordu başını merak etti. Kestane rengi saçlarına hangi eller dokunuyordu acaba... Sanırım aralarındaki bu garip ilişkiyi düzeltecek hiçbir şey yoktu. Çünkü Baekhyun aynı annesi gibiydi. Beş para etmez bir adamın elinde acınası şekilde ölmek yerine kaçıp gitmesini anlıyordu. Annesini en iyi o anlıyordu çünkü o da kaçıp gitmişti.
Yalnız olmaya, tek başına olgunlaşmaya zorunlu bırakılmıştı. Sefillik ne en iyi bilirdi çünkü sefillikte yaşadı. En dibinde.
Merak etti, hüznü geçer miydi oğlu gelince? Belki. Üstündeki canhıraşlık alınamazdı ondan. Parçalamaya programlıydı. Üzmeye, kırıp dökmeye alışmıştı. Ne onarmıştı ne onarılmıştı. Byun Baekhyun yalnız olmaya terk edilmişti.
Güzel gülleri aklına gelince karnına dokundu. Sevdiği adam taht odasına öyle bir giriş yapmıştı ne kral ne muhafızlar durdurabilmişti. Onu çekici yapansa diğerleri gibi güllere değilde gözlerine bakmasıydı. Sanki asıl gül oymuş gibi. O an karar vermişti bir tane paylaşmaya ama o fark etmeden gitmişti güller. Aynı kendisi gibi.
Ellerini karnında gezdirirken bunları düşünmesi ironiydi. Diğer her şey gibi. Kitli kalbini avuçları arasında parçalayan adamdan bir çocuğu olacaktı. Sevmek ve nefret etmek aynı anda ve aynı fonksiyonda işliyordu. İronik çünkü başka hiçbir şey bu iki duygu kadar zıt olamazdı ama aynı kalp aynı insandı hisseden. Tek bedende ruh bulmuşlardı. Aşıklar gibi.
Göreceli kavramlardı ikisi de hoş. Açıklayacak fazla sözcük yoktu. Baekhyun bu işlere fazla derinlemesine inmezdi. Filozof gibi açıklama yapılması hoşuna gitmezdi. İnsanların gözüne zeki olduğunu sokmaya gerek yoktu. Daha üstün görülmeyecektin. Eğer işler böyle olsa eşcinseller dünyayı yönetirdi.
Kıkırdadı. Ayrı bir varlıkmışcasına konudan konuya geçen beyni onu eğlendiriyordu. Evcil hayvan beslemek gibiydi. Ona düşünecek şey veriyordun ve bir anda çalışmaya başlıyordu. Bu ona komik geliyordu çünkü evet; kalp, beyin, ağız, gözler, eller benlikten ayrı yaşarlardı. Eğer öyle olmasaydı ne anlamı olurdu kalbini dinle, beynini dinle sözlerinin?
Kafasını dolduran saçma düşünceler keyfini biraz yerine getirdi. Teşhis koyma meraklısı çok bilmiş doktorların ona on dört yaşında 'dahi' tanısı koymaları hep gülünç gelmişti. Babası bunu duyunca gülme krizlerine tutulmuştu. O zaten bunu biliyordu ki, gelme nedeni bu değildi. Doktorların saçma sapan önerilerine siktir çekip eve döndüklerinde Baek ona biraz ısınmıştı. On dört yıl sonra sonunda ona biraz olsun bağlanabilmişti.
Orta okulun yarısını babasının kütüphanesinde geçirmişti. Güzel günlerdi...Bir ara eve uğrayıp o kitapları geri almayı aklına not etti.
İlgi odağı yeniden dümdüz karnına döndü. Onunla iletişime geçmeli miydi?
Geçmeye karar verdi.
"Adını biraz uzun koymayı planlıyorum böylece sana adını soran insanların kafasını karıştırabilirsin." Gülümsedi. Narin gözüken ama yaşamadığı yaşamı boyunca tonla kilo kaldıran ellerini karnına yerleştirdi. Daha sonra düşünmeye başladı. Adı ne olmalıydı oğlunun? İleride oğluna açıkladığında neden koyduğunun hesabını veremeyeceği bir isim olsun istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bastard|Chanbaek
Fanfiction"Bir piç olduğum doğru mu?" Bu soru üzerine sıkıntılı bir nefes verdi dışarı. Doğruyu söylemek en doğrusu değil miydi? "Evet, bir piçsin."