Cerebrum'dan sonraki ilk hikayeme de hoş geldiniz. Cerebrum fantastikti, What if?'in ise çok daha başka bir amacı ve konusu var. Öncelikle neden What if? onu açıklayayım. İngilizcede "Ya böyle olsaydı nasıl olurdu?" anlamına getirebiliriz bunu. Türkçe çevirisi uzun ve akılda kalıcı olmadığı için ingilizce seçmek istedim.
İlham kaynağıma gelecek olursak henüz wattpad'i keşfetmemişken, önceden izlediğim kısa bir film geldi aklıma. Yine hikayede olacağı gibi paralel bir evrende insanların tercihleri yüzünden dışlanmasıyla kendini öldüren bir kızı konu alıyordu bu film. Belki içinizden izleyenleriniz de vardır. Ben de esin kaynağım olarak o kısa filmi görerek bu hikayeye başlıyorum. Çünkü biliyorum ki hala insanlara bir farkındalık kazandırabiliriz.
Multimedia kısmında Skyler Lynch'i görebilirsiniz! İyi okumalar diliyorum :')
Yeşil nevresimimin üstünde oturmuş dolabımın kapağını boydan boya kaplayan aynadaki aksime bakıyordum. Üstümdeki şort güzel durmuş muydu? Farklı bir şey mi denemeliydim yoksa?
Sarı saçlarımı sağ taraftan sol tarafıma atarken oflayarak yatağımın üzerine uzandım. Ne giyeceğine karar veremeyenler klişesinden olmak istemiyordum ama aynı zamanda.. veremiyordum işte.
"Gayet güzel olmuşsun hayatım."
"O şortu attığımızı sanıyordum?"
Annelerimin sesi arkamda çınlarken gözlerimi açarak gülümsedim. Sandra, taşıyıcı annemdi. Bu yüzden ona anne diye sesleniyordum. Karışıklığı önlemek için diğer anneme de kendi ismiyle seslenmem gerekiyordu ama bu kuralı çoğu zaman bozuyordum. Sonuçta ikisi de benim annemdi.
"Size de günaydın. Ve hayır, bu şortu seviyorum." dedim yataktan doğrulurken.
"Turkuaz olana ne oldu? Onu sevdiğini sanıyordum." Clare pembeye boyadığı dudaklarını büzüp beni baştan aşağı süzerken yüz ifadesine bakıp kahkaha atmamak için kendimi zorladım.
"Bırak, kız istediğini giysin Clare." Annem karısına sevecen bir ifadeyle bakarken aynı zamanda gözlerine küçük bir sitem eklemeyi de unutmadı.
Kendi kendime gülerken küçüklüğümden beri sorulan hangi anneni daha çok seviyorsun sorusuna "İkisini de!" diye cevap vermeden önce bir kez daha düşünmem gerektiğine karar verdim.
"İstediğini giyerse ortada pazardan çıkmış gibi dolaşacak ama!" Clare ona acımamızı isteyen gözlerle bize bakarken benimkiler kadar mavi gözlerini kırpıştırdı. Ancak karşısında sadece siyahtan anlayan moda yoksunu kızı ve her zaman kızını savunacak olan karısı dururken bu düelloyu kazanması kırmızı kar yağması ihtimalinden bile daha düşüktü.
Annelerimin kızışan ortamına serinletici bir rüzgar gibi eserek ayağa kalkıp ikisine birden sarıldım.
"Bugün Liv'lere gidebilir miyim?" dedim sesime cıvıltılı bir ton eklemeyi unutmadan. Bu ses tınısı istediğimi elde etmek için en güçlü silahımdı.
Onlar ise beni de ortalarına alıp tekrar yatağa otururken gülümsediler. Ah.. hayır. Bu gülümsemeyi biliyordum.
"Gerek kalmayacak tatlım çünkü Wheeler ailesi bu akşam yemeğe geliyor." dedi Clare. Büyük ihtimalle akşam yapacağı yemeklerin hayalini şimdiden kurmaya başlamıştı. Hiçbir zaman kabul etmese bile o kokoş görüntüsünün altında tam bir ev düşkünlüğü yatıyordu. Hatta annem ile evlendikleri ilk dönemde iç mimar tutmayı reddedip tüm evi kendisi döşemişti ve bunu her seferinde gururla anlatırdı.
"Ee, bize Liv'den bahsetsene." Annem saçlarımla oynarken muzip bir ifadeyle bana baktı. Arada sırada birlikte hareket edebilmek için gözleriyle Clare'den onay aldığını görebiliyordum. Belli ki yine bir kız arkadaş muhabbeti dönecekti, sinir uçlarım gerilirken kendimi hiç de bu işkenceye hazır hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What If?
Teen Fiction"Seninle ilgili hiçbir sorun yok, yaşadığın dünyayla ilgili birçok problem var.." -Chris Colfer İçinde bulunduğumuz dünyaya paralel bir evren. Heteroseksüelliğin günah, yanlış olduğu ve toplum tarafından reddedildiği bir dünya... Homoseksüelliğin do...