Şans. İşte bu kelime benim şimdiye kadar olan hayatımı özetlemeye yetiyordu. Daha doğduğum gün tanışmıştım şans denen şeyle. Doktorlara göre beş aylık bir bebeğin yaşaması şanstı ve ben bunu başarmıştım. Zaten doğduğum gün bana verilen bu şans bir daha yanımdan ayrılmamıştı. Ben o aldığı her dondurmada bedavayı bulan tiplerdendim. Durağa gittiği anda otobüs gelen, sınavda sadece çalıştığı yerden soru gelenlerdendim. Bunun hayatım boyunca böyle devam edeceğini düşünmüştüm. Ta ki dün akşama kadar.
Bilgisayarın başında sonuçların açıklandığı sayfanın yüklenmesini beklerken hiç olmadığım kadar heyecanlıydım. Birazdan açılacak sayfa benim geleceğimi belirleyecekti. Sayfa sanki benimle alay edercesine yavaş yavaş yüklenirken aklımdan sadece kazanmak istediğim okulu geçiriyordum. Kendime ait bir evde yaşamayı ne kadar istesem bile kesinlikle ailem şehir dışına çıkmama izin vermezdi. Aslında evden çıkmama izin verdikleri için bile kendimi şanslı hissediyordum. Ben onların sevecen hallerini görememiştim. Sevecen derken beni sevmelerinden bahsetmiyordum. Her aile gibi çocuklarını seviyorlardı ama bu sadece benim için iyi olanı düşünmekten ibaretti. Kesin bir çizgileri vardı ve onu yıkmak imkansızdı bu yüzden evde kavga etmeden geçirdiğimiz günler sınırlıydı. Ben kesinlikle babama benziyordum bir şeyi kafama koyduğum anda artık beni vazgeçirmek imkansızdı. Bu huyumu pek sevdiğim söylenemezdi ama yapabileceğim bir şey yoktu. Kavgalarımızın çoğu da bu yüzden çıkardı. Aslında istediğim şeyler normal şeyler olurdu. Arkadaşlarımla sinemaya gitmek, ders çıkışı bir yerle oturmak gibi ama onun yerine babam sabahları beni okula bırakır ve çıkışta almaya gelirdi. Onu beklemediğim günlerse evde kıyamet kopardı. Annem artık bizimle uğraşmaktan sıkıldığı için odasına girer ve bizim gürültümüz bitene kadar orada kalırdı.
Ablama benzememi istiyorlardı ama ben o değildim. Onun yerinde olmayı istemediğim söylenemezdi. Babamın şakalar yapabildiği, bizim için doğru olandan önce mutlu edeni istediği zamanda olmak isterdim. Ama bu artık ablama benzemem ne kadar imkansızsa o kadar imkansızdı. Çünkü ablam ölmüştü ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. O istediği üniversiteye gidebilmişti ama benim doğru olanı yapmam gerekiyordu. Resim çizmeyi ne kadar sevsem bile bu benim için hobi olarak kalmalıydı. Hukuk kazanmam ve haksızlıklara karşı durmam gerekiyordu. Onlara ne kadar kızsam bile kendi hayalimi gerçekleştirmek için bu üniversiteyi kazanmak istiyordum.
Sonunda o sayfa açıldığında şansım bana el sallayıp bavulunu alarak uzaklaşmıştı. Sanki o an bir şey olmuştu ve her şey bir anda tersine dönmüştü. Babam hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gittiğinde annem omzumu sıvazlayıp onun peşinden çıkmıştı. Bense öylece duruyordum.
Kazanamamıştım. Üniversiteyi kazanmayı, her ne kadar istediğim bölüm olmasa bile istiyordum. İşte bu şansımla vedalaştığımız günün özeti gibiydi. Ondan sonra olanlar olmuştu. Babamın sessizliği kısa sürmüştü. Akşam eve geri döndüğünde beni teyzemlerin yanına göndermeye karar verdiğini kesin bir dille söyleyip odasına geri dönmüştü. Büyük ihtimalle ikinci bir hayal kırıklığı istemedikler için üniversiteyi kazanamadığımı başkalarının bilmesini istemiyorlardı. Ama annem bana bunu teyzemin öğretmen olması ve seneye hazırlanmak için bana destek olabileceğine bağlamıştı. Buna kesinlikle inanmamıştım. Benim için sadece bir sınavken ailem sayesinde hayatım olmuştu. Bana ceza vermeye çalışıyorlardı. Ama öyle olmayacaktı. Koskoca bir seneyi istedikleri gibi olmaya çalışarak harcamıştım ve şimdi bana bu cezayı vererek yaptıkları şey sadece bana bir fırsat sunmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE ŞANS (ERTELENDİ)
Teen FictionArtık tek bir yol, son bir şans kalmıştı Çıkıp bu yola yakalamalıydım o şansı... *************************************************** "Arabana binmeme izin vermeden önce düşünecektin bunu." Dedim bilmişlik taslayarak. Şu an konuşmamdan memnun olmadığ...