Gözlerimi aralamaya çalıştığımda sanki tüm kaslarım bunun olmaması için uğraşıyordu. Zor olsada gözlerimi açtım ve başımın zonklamasının durması için sürekli yalvarıyordum. Ne olmuştu bana? Neredeydim ben?
Zamanla gözlerimin karanlığa alışınca depo gibi bir yerde olduğumu anladım. Ne bir cam, ne de bir ışık. Bir sandalyenin üzerine ellerim ve ayaklarım bağlanmış şekilde oturuyordum ve bileklerimi oynatamıyordum.
"Hissetmiyorum."
Atabildiğim kadar çığlık atmak istedim ama yapamadım. Sesim çıkmıyordu sanki.
"Korkuyorum."
Göz pınarlarımın kuruduğunu tahmin ediyordum.
"Ağlayamıyorum" diye tısladığımda korkum gittikçe artıyordu. Çıplak ayaklarım yere değdikce soğuktan öleceğim diye düşünmeye başlamıştım.
"Üşüyorum."
Sakin olmaya çalışıyordum. Birden çok tanıdık gelen bir koku sardı etrafımı. Lavanta ve odunsu bir koku. Algılayamıyordum. Ne oluyordu bana?
"Düşünemiyorum." diye son kez tısladığımda
"Ölmek için daha çok erken " dedi biri.
"Sen kimsin?" dedim ama sesimin çıkıp çıkmadığını düşünüyordum. "Sen kimsin!" Sessizlik. "Kimsin, benim burada ne işim var? Bırak beni. Lütfen bırak." göz yaşlarım soğuk vücudumdan aşağı inerken çok korkuyordum.