istanbul'da sonbahar*

1.5K 89 79
                                    

Yağmur olanca şiddetiyle cama vuruyor, camın yüzeyinden akıp gidiyor ve döngü halinde sürdürüyordu bunu. Hazan kollarını göğüsünde bağlamış başı ve omzu cama yaslı gözleri önünde kayan yağmur damlalarını izliyordu.

"Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da
Deli hasretimle ben..."

Radyonun cılız melodisinde biraz önce çalan Nilüfer yerini Sezen Aksu'nun ipeksi sesine bıraktı. Hazan şarkının sözleri kulaklarına doldukça saatlerdir ağlamaktan kuruyan gözlerinin biraz daha ağlama isteğiyle yandığını hissediyordu.

"Bir yabancı selamın ile
Hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni
Kederlere saldım..."

Yağız sabah 4'ü geçerken aradığından beri güneş doğmuş, havaya yükselmiş, hava bulutlanmış ve yağmur başlamıştı. Hazan tüm o anları ağlayarak geçirdikten sonra daha fazla ağlamaya mecali kalmadığında düşüncelerini huzura kavuşturabilmek için radyoyu açıp yağmuru izlemeye koyulmuştu. Ancak şarkılar inadına yapar gibi en can alıcı sözler ve melodilerle daha çok yakıyordu Hazan'ın canını.

"Sonunda bir oyuncak
Kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala
Öyle biraz çocuk kaldım..."

Pazarda limon sattığı yaşlarda karanlıktan korkardı Hazan. Babası öldükten sonra ise hiçbir şeyden korkmamaya başlamıştı. Sevdiğin birini kaybettikten sonra dünyada korkulacak hiçbir şey olmadığını görüyordu insan. Hazan'da görmüştü. Ama kaybetme korkusunu ilk kez Yağız'da yaşamıştı. Birini kaybettikten sonra nasıl acıyacağını biliyordu ama o belirsizlik zamanlarında çektiği işkencelerin tarifi mümkün değildi. Yağız'ı kaybedince içinin dipsiz sessizliğine alışan şarkıları bu sabah telefonda konuştukları zaman minicik bir umut kıvılcımı görerek seslerini çıkarmaya başlamışlardı. Yağız'ı bir daha görememek, onun birazdan telefonu kapatacak olması öyle korkutuyordu ki Hazan'ı, çocukluğundan beri ilk defa korkularını şarkılarla yenmeyi denedi.

"Yok öyle el gibi durma
Gül biraz sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır."

Şarkının nakarak kısmı tekrarlanırken müziğin sesine karışan çiğ ağlama sesiyle Hazan başını camdan çekti. Yanaklarının ıslaklığını silerken başını kapıya doğru çevirdi. Evde hayat uzun süredir böyle başlıyordu. Özgür'ün sabah ağlamasıyla. Ve o, gece keyfi ne zaman ister de uyursa öyle bitiyordu. Bu eve taşınırken karnı burnunda kardeşinin bebeğini kucağına alacağını ve o minik yüreğin bu evde bir ses olacağını pek hayal edemiyordu Hazan. Sanki yine eskisi gibi annesi ve kardeşiyle sürdürecekti hayatını. Sanki onca şey hiç yaşanmamış gibi, o yalıya hiç ayak basmamış, kendisinin, kardeşinin, annesinin ve Egemenlerin hayatları tepetaklak olmamış gibi... ama Hazan hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını hep bu çığlık çığlığa ağlamayı duyduğunda hatırlıyordu. Özgür, artık o küçük hayatlarında kendi hallerinde yaşayan anne ve kızları olmadıklarını unutturmamak için gözü önünde duruyordu.

Üzerini değiştirip odadan çıktı. Özgür'ün ağlayışı kesilmiş ve evde yalnızca mutfaktan gelen tıkırtılar duyulmaya başlanmıştı. Annesi kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Önce adımları mutfağa yöneldi. Her sabah yaptığı gibi annesine yardım edecekti. Ama kalbindeki sıkışma hissi adım attıkça artıyordu. Sabahtan kalma sesler aklında bir kütle halinde duruyor ve baskı yapıyordu. 5 ay sonunda Yağız'ın sesini duymuş onunla konuşmuşken günlük rutinine devam etmek bomboş göründü gözüne. Odasına dönüp montunu aldı ve cebine telefonunuyla anahtarını atıp annesinin sorularına maruz kalmamak adına sessizce kapıdan çıktı. Kapı örtülmeden önce annesinin kendisini çağırdığını duydu ama hiç aldırmadan kapıyı kapattı. Apartmandan dışarı yürürken ferah yağmur kokusu çoktan dolmuştu burnuna.

Korkuların Şarkısı | Yağhaz One-ShotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin