"Tik Tak Tik Tak..."
Saatin tıkırtısı, her geçişte daha da yükseliyor, kalbimin atışlarıyla yarışıyor gibiydi. Bir an, saat bile bana hükmetmeye başlamış gibiydi, her saniye, her dakika bir zorunluluk gibi geçiyordu. Duvarın gri rengi, tıpkı zamanın ağırlığı gibi, içime işlerken, gözlerim boş bir ekranda kayıyordu. Bir şeyleri bekliyordum ama neydi o şey? Hala bilmiyorum.
Kafamı duvara çevirdim. Akrep 5'i gösteriyordu. Sıkıntıyla koltukta kımıldandım. Ne bitmek bilmez işkenceydi. Kutu gibi oda sanki daha çok küçülmüştü gözümde. Kafamı dağıtmak için televizyonu açtım. Gri duvarın üzerine montelenmiş içine her şeyi sığdıran makinenin ne oynattığını bilmeden bilinçsizce izliyordum. Her şey aynı çizgide ilerlerken kulağımda yankılanan ıslığı andıran sesi işittim. Kafamın en derinlerinden gelen ses giderek uzaklaşırken kendimi hazırladım. Zamanı gelmişti. Koltukta olabildiğince küçüldüm.
Gelmişti.
Nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Birazdan kendini belli ederdi. Yanaklarımı şişirdim. Onun tanıdık enerjisi odayı doldururken tüm dikkatimi karşımda oynayan insanlara verdim. Anladığımı bilsin istemiyordum. Planım çok güzel gidiyordu. Ta ki omzumda başını hissedip irkilene kadar. Kımıldamadım. Onu kovma işlerini çoktan savmıştım. En iyisi onun kurallarına göre oynamaktı. Enerjimi boşa harcamıyordum haliyle.
O gece beraber uyuyana kadar televizyondaki saçma diziyi izledik. Her ne kadar ikimiz seyretmiyor olsak da. Onunla bir gecem daha geçerken yarın sabahın bir an önce gelmesini diledim.
Uğursuz saatin sesi zamanını bekliyormuş gibi daha canlıydı. Gözlerim ağırlaşırken son duyduğum şey bir daha hiç işitmek istemediğim o mekanik sesti.
•
Paydos zili tüm okulu etkisi altına alırken Buğra ile çantalarımızı toplayıp aynı anda sınıftan çıktık. "Bu maçı da alsak fena olmazdı be!" diye sitem etti Buğra. Yarınki Galatasaray maçından bahsediyordu. Ona ayak uydurup birkaç bir şey geveledim. İkimiz de aynı takımı tutuyorduk benim için öylesine bir şeyken bu onun her şeyiydi. Manyak gibi tüm maçları takip ediyordu.
Okul bahçesinde yavaştan toplanan arkadaş grubumuza baktım. Bizi bekliyorlardı. Kızlar hararetli hararetli bir şeyler konuşurken Doruk ile Arda bize bakıp gülüyordu. Enerjileri hep tamdı, yine gülecek bir şey bulmuşlardı. Buğra ile birbirimize bakıp göz devirdik.
"Neye gülüyorsunuz?" Bir şey demeden yürümeye başladılar. Buğra hızlıca yanlarına giderken ben de Buse ile Tuğçe'nin arkasında yalnız yürüyen Çağla'nın yanına iliştim. Kızların konuştuğu konunun ilgisini çekmediği belliydi. Bu grupta en yakın olduğum kişi oydu. Arkadaşlığımızın ortaokul zamanlarına dayanması yanı sıra kafam en iyi onunla uyuşuyordu. Müzik zevklerimizden tutun izlediğimiz dizilere kadar. Zorunlukla oluşan arkadaşlıkla başlayıp ebedi dostluğa bırakmıştı yerini.
Sarı saçları havada dans ederken onu konuşturmak için " Günün nasıl geçti?" diye sordum. Orada olduğumu yeni fark etmişti. Sanki ağzına kazık sokuyorlarmış gibi zorla gülümsedi. "İyi."
Sokağı dönerken aklım dolaşıp duran şeyi dillendirdim. "Görkem'le bir şey mi oldu?" Canını sıkan bir şeylerin olduğu belliydi bir karış yüzünden. İsmini duyunca yüzünü buruşturdu. Ağzından birkaç küfür süzüldü başıboş. Tahmin etmiştim.
"Olmayacak bu iş ya. Resmen küçük bir çocukla uğraşıyorum. Efe bile daha olgun." Erkek kardeşinden bahsediyordu. "Sanki oyun oynuyoruz ya ne desem tersini yapıyor!"
Sinirle konuşurken kahkaha atmamak için kendimi kastım. Bu yapacağım en büyük hata olurdu.
"Biliyorsun Görkem çok dağınık biri o an ne isterse onu yapar, işi bitince gönlünü alır merak etme." İş dediğim de bilgisayar oyunuydu. Adım kadar eminim ki şu an arkadaşlarıyla İnternet kafede kendinden geçiyordur. Görkem'le geçen seneden beri sevgiliydiler. Onunla Çağla'yla ilişkisi dışında hiçbir münasebetimiz yoktu. Bizim çocukların onu hırpaladığı zamanlar dışında tabii. Çağla bazen isteklerinde aşırıya kaçıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihinlerdeki Gölgeler
FantasyDelirmediğime eminim; kimsenin görmediği, duymadığı o varlık vardı. Evimin her köşesinde izi vardı. Her gece yastığa başımı koyduğumda o da benimle beraberdi. Peşimi asla bırakmamıştı, bağlıydı bana. Saplantılıydı hatta. İlk başlarda zihnimin ürünü...