Anemone

1.5K 110 76
                                    

Beni hoyrat bir makasla,
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orada kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.

Orada kaldı yanağımın yarısı,Kendini boşlukla tamamlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aralık, 1551

Genç adam gözlerini soluk, gri taşlardan oluşan, sıra sıra büyük tabloların süslediği duvarlara açtığında güneş henüz yeni yeni doğuyor, bülbüller cıvıltılarını sunuyordu.
Bedeninin çoğu yeri tutulmuştu ve bunun sebebini ise koltukta uyuyuşuna verdi. Kadife, kırmızı kumaştan vücudunu ayırdı ve zor da olsa doğruldu. Üstünü dahi değişmeye lüzum görmemişti ki bu nedenle kıyafetleri buruş buruştu.
Odasına ilerleyip uzun, geniş aynanın karşısına geçti. Ayak ucundan itibaren büyük bir özenle ve kendini oyalamak adına kıyafetlerini en ince ayrıntısına dek düzeltti. Oyalanmaya dair ne varsa yaptı. Ve bunları sırf gözleri yüzüne değmesin diye yaptı.
Sırf yüzünü görmemek için kıyafetlerinin her bir zerresini inceledi.

Dakikalar dakikaları kovaladı; yelkovan rakamlar arasında bir yarışa tutuştu ve genç adam en sonunda cesaretini toparlayabildi. Gözlerini yüzüne değdirdi. Elmacık kemiklerine kadar ulaşan saçlarının sol tarafındaki kısmını eliyle öteki tarafa yatırdı.
Sağ taraftaki pürüzsüz, esmer tene tezatlık oluşturan şakağından dudağının kenarına, oradan da çenesine, boynuna hatta gövdesinin sağ tarafına doğru yayılmakta olan, pembemsi yarı yanık yarı dikiş izleriyle süslenmiş deriyi ortaya çıkardı.

İnsanların aksine, her gün lanetler yağdırması için başka bir ferte gerek duymuyordu. Çünkü o, her gün kendi yüzüne lanetler yağdırıyordu. Onun laneti tam karşısındaydı.

Çocukluğundan bu yana hayatını baştan sona değiştirmişti bu yüz.
Yüzüne geçirdiği o soğuk, plastik madde olmadan insanlar daha bir tuhaf bakardı ona. Gözlerini kaçırırlar bir vebalıymışcasına uzak dururlardı. Küçük çocuklar ne vakit genç adamın yanına yanaşsa biri kolundan tutar ve onu oradan uzaklaştırırdı.
Çocukluğunda çok canını yakardı bu olay genç adamın. Arkadaşları olsun isterdi o da, sırtını yaslayacak, oyunlar oynayacak bir can aramıştı lâkin ne vakit gitse birinin yanına ya kendiliğinden uzaklaşır ya da aileleri tutar, uzaklaştırırdı onları.
Ne vakit evlerine soylu bir misafir ağırlasalar, kendi ailesi sıkıştırırdı onu bir köşeye.

"Buradan dışarı adım atmak yok Kim Taehyung, anlıyor musun beni?"

Küçük oğlan, başını sallardı sadece. Annesi yalnızca ondan iki yaş büyük olan erkek kardeşini götürürdü yanında. Kim Taehyung, karanlık odada bir başına kalırdı hep. Şanslıysa kıyıda köşede bir mum bulur onunla idare ederdi. Tüm gecesini bir cam kenarında birbirinden güzel sardunyaları, kardelenleri, gülleri, menekşeleri, yaseminleri, lavantaları ve adını bilmediği daha birçok çiçeğin barınağı olan o koca bahçelerini seyre dalarak geçirirdi.

Çirkindi o. Hem de çok çirkin. İşte bu yüzden de, Kim Taehyung ömür boyu yalnız olmaya mahkûmdu.

Zaman geçtikçe alıştı bu duruma. Canı çok yanmamaya başladı ve bir dostuymuşcasına kucakladı yalnızlığı.
Öyle ki, çoğu zaman yalnızlığına şükreder hale gelmişti.
İnsanlar, acımasızdı. Her gün, her saniye birbirlerinin arkasından binbir türlü iş çeviriyor, birbirlerinin ölümüne neden oluyorlardı.
Bu Taehyung'un midesini bulandırıyor, hiç kucaklaşmadığı şevkati iteliyordu.
Sahte muhabbetler yerine, yalnız olmayı, âciz etiketiyle hatırlanacak olsa bile katlarca kez tercih ederdi.

Geniş, ipek bir yatak örtüsünün üzerinde bulunan artık vücudunun bir uvzuvu haline gelen yüzünün yarısını kaplayan maskeyi parmaklarının arasına aldı ve ayna yardımıyla yüzüne yerleştirdi. Bağlarını arkada bir düğüm yardımıyla birleştirdikten sonra, ince ipi saçlarıyla kapattı. İşi bittiğinde adımlarını dışarı yönlendirdi. Kapıdan adımını atmadan evvel, kabanını kaptı ve üstüne geçirdi.
Bu kocaman kalede, bir başına yaşıyordu. Dostlarını yanına vardığı çiçekler bellemişti.

Her gün, Aralık'ın buz kesen soğuğu da Ağustos'un kavurucu sıcağı da olsa, istisnasız her gün bakardı çiçeklerine. Hepsinin yaprağında parmaklarını gezdirir, konuşur, sohbet ederdi onlarla. Güzel kokularını solur, arıların misafir oluşunu seyrederdi.
Yine aynısını yaptı.

Anemon çiçeklerinin olduğu yere yönlendi. Ellerini zarifçe üstlerinde gezdirirken bir dilekte bulundu kendince. Yeni başlangıçlar umdu hayatında. Üzerine eğilip, şöyle bir soludu çiçekleri tekrar. Sonra doğruldu, karların biriktiği bahçeden çıkarken oldukça zorlanmıştı ancak bugün evden uzaklaşmaya ihtiyacı vardı.

Yaşadığı kasaba oldukça küçüktü ancak genç adam için bu bile yeterliydi. Gecenin bir vaktine kadar dışarıda dolaştı. Küçük bir meyhanede oturdu biraz bira yudumladı. Körü körüne sarhoş olmadı ancak tam olarak kendinde de değildi. Yine de yaptığı her şeyin farkındaydı. Ara sokaklara girdi ve çıktı. Duvarları süsleyen resimleri inceledi, birkaç kedi sevdi ve evinin yolunu tuttu.

O gün bahçesinden geçip eve giderken bir tuhaflık sezdi.
Şöyle bir etrafına bakındı. Gelen geçen yoktu. Daha sonra çiçekleri girdi görüş açısına.
Leylaklarının bir kısmının eksik olduğunu gördü.

Anlaşılan o ki, yıllar sonra Kim Taehyung adındaki genç adamdan başka biri daha ayak basmıştı buralara.

smeraldo • taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin