Iris

640 87 36
                                    

Oysa ben bu gece,
Yüreğim elimde,
Sana bir sırrımı söyleyecektim.

Oysa ben bu gece,Yüreğim elimde,Sana bir sırrımı söyleyecektim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O geceden sonra, her gün, her gece biri girdi bahçesine. Tuttu çiçeklerinin dallarını ve kopardı onları.
En başta, Kim Taehyung içini saran o derin öfkeyi hissetti. Bencildi o. Sevdiklerini paylaşmayı sevmezdi, bir ona kalsın ister, hep onun olsun isterdi.
Paylaşmaya dair en ufak bir fikri yoktu ve pek de şikâyetçi değildi bu durumdan. O, huzurlu ve çiçek kokan yaşamından memnundu.
Gelen yabancı ise onun için bir tehditten ibaretti. Çiçek kokan ellerini, bedenini bundan mahrum bırakmaya çalışan biriydi besbelli ve bu durum onun sinirine dokunuyor, öfkelenmesine neden oluyordu.

Kim Taehyung başına gelecekleri bilseydi, daima öfke dolu kalmayı dilerdi ona karşı.
Kalbini açmaz, sadece öfke duyar, onu da uzaklaştırırdı kendinden.
Ne de olsa, alışıktı o yalnızlığa.

Bahçesinden çalınan çiçekleri gördüğü ilk gece, pek fazla önemsemedi bunu. Belki de, üç beş kız çocuğu geçerken alıp, kulaklarının arkasına sıkıştırarak yollarına devam etmişti. Belki de bir adam sevdiğine götürecekti güzel kokanları.
Belki de, belki de...

Ancak o geceden sonra, Taehyung çiçeklerindeki azalmanın hiç geçmediğini aksine, arttığını gördü. Sinirlendi, öfkelendi. Kimdi bu güzel dostlarına el uzatan bilmiyordu, ancak onu yakalamaya ant içti.

Akşam karanlığı bastığı vakitlerde eline bir kitap aldı, penceresinin önüne geldi ve kadife koltuğuna yerleşerek bahçesine gelen bu davetsiz misafiri yakalamaya çalıştı. Ancak ne fayda, Taehyung kendini sürekli uyumuş bir vaziyette buluyordu. Bir türlü karşı koyamıyordu vücudunu basan o mayışmışlığı. Ne kitap okumak, ne resim çizmek, ne de içmek. Hiçbir şey onu uyanık bırakmaya yetmiyordu.

O gece yine uyuyakalmıştı Taehyung. Bahçeden gelen bir gürültü sıçrayarak uyanmasına neden oldu.
Başta ne olup bittiğini idrak etmekte zorluk çekti, sonra aniden doğruldu yerinden, penceresinin önüne doğru ilerledi.

Bir bedenin bahçesinde tereddütle ilerlediğini gördü.
Taehyung kaslarının gerim gerim gerildiğini hissetti.
Sonunda yakalamıştı onu.

Sonra birden, bedenin sahibi başını hafifçe kaldırdı. Bahçesinde yer alan kandillerden biri aydınlattı yüzünü. Taehyung gerilen kaslarının birden geçirdiğini hissetti.

Karşısındaki bedenin sahibi genç bir adamdı. Hemen hemen onunla aynı yaşta veya küçüktü.
Ancak Taehyung'un asıl dikkatini çeken bu değildi. O karşısındaki bedenin güzelliğine kapıldığını hissetti.

Çok, çok güzeldi.

Keskin hatlara sahip bir yüze sahipti. Burnunun ucu, yanakları ve kulakları soğuktan dolayı al al olmuştu, çikolata kahvesi saçları gözlerinin önüne geliyor, alnını kapatıyor ve esen sert rüzgardan dolayı oradan oraya oynaşıyordu. Ön iki dişi diğerlerine göre daha öndeydi ancak bembeyaz inci taneleri gibi parıldıyorlardı.
Sonra gözlerini gördü.
Kocaman, kömür karasıydı gözleri ancak içindeki ışıltıların tozları serpilmişti irislerine. Hayat dolu bakıyordu, güzel bakıyordu.

Eğer söyleyebilseydi Taehyung, ona şu zamana kadar en güzel bakan insan olduğunu söylemek isterdi bu yabancıya.

Yabancı, aniden hareketlendi ve Süsen'lerin olduğu yöne doğru ilerledi. Öyle güzel bir aurası vardı ki, Taehyung bu soğuk, buz kesen havaya rağmen etrafına yaydığı sıcaklığı hissedebiliyordu.

Taehyung, gencin parmak uçlarının da kıpkırmızı kesildiğini gördü.
Ve tutmak istedi ellerini.
Nefesini üfürerek ısıtmak istedi onları.

Genç adam teker teker Süsen'leri toplarken, Taehyung penceresini araladı ve vücudunu hafifçe dışarı sarkıttı.
Plastik maddenin kaplamadığı alanda hissettiği soğukluk Taehyung'u şoka uğrattı.
Hava önceki gecelere göre daha soğuktu. Ayaz vardı.

Taehyung başlarda sesini çıkarmadı, sadece öylece seyre daldı genç adamı. Çiçekleri dallarından değil köklerinden topluyordu. Bu sayede onları başka bir yerde daha hayata bağlayabilecekti. Bu Taehyung'un bir miktar rahatlamasına neden oldu.
Kendini tutamadı ve ağzından sadece iki kelimenin sürülmesine izin verdi.

"Adın ne senin?"

Genç adam irkildi ve elindeki torbayı düşürüverdi.
Arkasını döndü ve öylece bakakladı ona soru soran adama.

"Gidecek bir yerin var mı ki?"

Genç, soruları es geçmeyi tercih etti ve bedenini doksan derecelik bir açıyla eğerek özürlerini sıralamaya başladı.

"Lütfen, ben hırsız değilim bayım. Lütfen, kesmeyin ellerimi ne isterseniz yaparım. "

Taehyung ise derin bir şekilde iç geçirdi.

"Merak etme, genç adam. Ben değilim onlar gibi. Tek istediğim adın senden. Bana söyleyebilir misin?"

Genç başta tereddüt etti ancak sonra, titrek bir biçimde çıkardı ağzından kelimelerini doğrulurken. Besbelli korkuyordu.

"Jungkook, efendim. Jeon Jungkook."

Bir an duraladı. O da sordu bir soru.

"Peki ya sizin?"

"Taehyung. Kim Taehyung."

Bir süre hiçbir şey konuşmadılar. Baktılar sadece birbirlerine. Sonra Taehyung sarkıttığı bedenini doğrulttu ve plastik kalıbın izin verdiği kadarıyla, hafifçe gülümsemeye çalıştı.

"İşin bittiği vakit gidebilirsin. Geç oldu, üstelik bu gece ayaz var."

Taehyung pencereyi kapadı. Aklının bir ucundan odasına varıp yatağına uzanarak rahat bir uyku çekme düşüncesi geçti ancak yapamadı. Ayakları bir türlü gitmedi odasına. Onun yerine kalktığı koltuğuna geri oturdu. Eline kitabını aldı ancak okumadı. Bir şekilde elindeki kitabından daha dolu geldi bu güzel bakışlı.

Bu nedenle, içindeki isteği bastırmaya uğraşmadı, tüm gecesini bahçesindeki Süsen'leri narin bir biçimde toparlayan genci izleyerek geçirdi.

smeraldo • taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin