yalnız dönmeyi bilmeyenlere, 2

106K 11.6K 21.7K
                                    

"Şimdi anlıyor musun?" dedi Yüzbaşı ağzındaki puroyu aşağı yukarı hareket ettirirken; sırtını tahta sandalyeye yasladı ve ellerini rahatlıkla başının üzerinde birleştirdi, dudaklarının kenarında asılı olan sırıtışı purosunu sıkıştırıyordu. "Bu plan mükemmel, kusur çıkarabilecek tek şey yeni gelecek erlerin beceriksizliği olur, ama bu sefer o bile bir engel olamaz. En az elli tane çocuk geliyor, Çavuş Min, en az elli! Buradakilerle birleştik mi fazlasıyla askerimiz olacak, kaleyi almamız an meselesi."

Bakışlarım, tahta masa üzerinde serilmiş ve üzerinde kırmızı ile siyah kalemlerle işaretler ve oklar çizilmiş koca haritada dalgınlıkla dolaşıyordu; kaleyi almak yalnızca piyonu devirmek gibi bir şeydi plana göre, asıl şaha giden yolda küçük bir adımdı sadece. Kale düşmanın erzak depolarından biriydi ve duyuma göre gizli belgeleri de o kaledeki mahzenlerde saklıydı. Buraya ilk kez er olarak gönderildiğimde bir kez almayı denemiştik; fakat o yıl toplama günü ilk kez yapılmıştı ve birçok çocuk, daha ne amaçla orada bulunduğunu dahi bilmiyordu, birçoğu hayatında silah görmemişti tutmayı bırak, birçoğu kanı yalnızca düşünce yaraladıkları dizlerinden biliyordu. Korkunç kayıplar, kayıp değil, solmuş birçok çiçek vardı o yıl, omzumdan korkunç bir şekilde yaralanmama rağmen benim de ölmeme izin vermemişlerdi. O sene, hayatımdaki ilk üç arkadaşımı savaşın ortasında, bana yardım ederlerken edineceğimi tahmin edemediğim seneydi.

"Çavuş," dedi Yüzbaşı, sesindeki keyifli ton midemi bulandırdı. "Bizimle misin? Yoksa şimdiden kızı mı düşünmeye başladın?" Bunu demesi üzerine masa etrafındaki diğer askerlerden gülme sesleri geldi, Hoseok'un ise yalnızca bana baktığını hissettim. Bir sorun olduğunu sezmiş gibiydi, Hoseok hep hissederdi. Savaş sırasında edindiğim üç arkadaşımdan biriydi Hoseok, beni o halde görünce bir çığlık atmış, yanındaki iki arkadaşıyla ellerinden gelen ne ise yapmışlardı.

Seokjin ilkyardım konusunda bilgili biriydi, Namjoon aşırı soğukkanlı ile Seokjin ve Hoseok'u sakinleştirmişti; o gün Seokjin'in elleri omzumu kirli bir bandajla sararken çokça titriyordu, Namjoon çok sonraları bana Seokjin'in ellerinin bir hafta boyunca titremeyi kesmediğini söylemişti. Göz kapattıkça insandan kayıp verildiği bir manzaraya şahit olunca, insanın elleri de titriyordu kapanmamak adına direnen gözleri de.

"Üzgünüm Yüzbaşım," dedim oturduğum sandalyede dik konuma gelirken, bakışlarım bir an için bana endişeyle bakan Hoseok'a kaysa da hemen Yüzbaşı'na döndüm. "Dinliyorum sizi elbette, dalmışım sadece."

"Bir sorun yok değil mi?" diye sordu Yüzbaşı tek kaşını kaldırırken, başımı iki yana sallayarak cevap vermiş olsam da sözlü olarak da dile getirme zorunluluğu hissettim. "Hayır Yüzbaşım, her şey gayet iyi gidiyor."

Yüzbaşı kaşlarını düzeltti ve purosunu dudaklarından çektikten sonra keyifle güldü. "Tamam o halde, dağılabilirsiniz şimdi. Toplama gününe kadar dinlenelim, sonra zor ve zafer dolu bir dönem bizi bekliyor olacak."

Diğer askerler gülüşerek çadırdan ayrılırken ben Hoseok'u beklemeden hızla çıktım çadırdan, biliyordum ki eğer O'na takılırsam bana cevaplamaya korktuğum sorular soracaktı ve ben o soru işaretlerini zihnimde görmekten yorulacaktım, hiçbirini cevaplayamayacak ve hiçbirini silemeyecektim de. Bu yüzden çadırın kenarına yasladığım tüfeğimi omzuma attım, koruluğa doğru yönelmişken Hoseok'un seslenişiyle çoktan ağına düştüğümü fark ettim, sabırsız bir nefes dudaklarımdan firar ederken O'na döndüm.

"Yoongi," dedi kaşları hafifçe çatık bir şekilde, kendi tüfeğini aldı omzuna. "Dalgın görünüyorsun, ne oldu?"

"Sonra Hoseok," dedim bakışlarım ısrarla koruluklarda gezerken, sonra sabırsızca Hoseok'a döndüm. "Sonra anlatacağım ama önemli bir şey değil, endişelenme tamam mı? Ve Namjoon ve Seokjin'e de bahsetme benden, Seokjin abartmayı sever biliyorsun gereksiz yere endişe yapmasın."

barış sigaraları, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin