Sus gönlüm.Onun geleceğini görünceye kadar.Acının bala dönüştüğünü farkedinceye kadar.Onun gönlünün senin gönlüne muhabbet düğümüyle bağlandığını görünceye kadar.
Sus gönlüm.Sebepler var edilinceye kadar.Bahaneler oluşuncaya,birbirimizin nasibi oluncaya kadar sus.
Sus gönlüm.Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.
Sus gönlüm.Her susuşun bir cevap olsun.Her susuşun,sabrın olsun.Her susuşun,duan olsun.İçten yakarışının adı olsun,susuşun.Bekleyişinin.umut edişinin,inancının,sevdiğinin vurgusu olsun,susuşun...Gözlerimi alarmın sesi ile açmıştım. Başımı saate çevirdiğimde okula gitme saatimin yaklaştığını gördüm.
Uzanıp alarmı kapattıktan sonra yatağımda gerindim.
Erken kalkmayı seviyordum. Kendimi daha dinç hissediyordum. Duş almak için banyonun yolunu tutum. Duş almak benim için vazgeçilmez di , su beni rahatlatıyordu.Kısa bir duş'un ardından bornozumu giyip, odama geçtim. Dolabımın önüne geçip ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Üniversite öğrencisi olduğum için günlük kıyafet giyiyordum. Mimarlık fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyim. Daha fazla oyalanmadan kısa kot şortumu, üzerine de kırmızı oduncu gömleğimi elime aldım. Giyindikten sonra saçlarımı düzleştirerek kendi halinde açık bıraktım. Kumral saçlarım düne nazaran güzel görünüyorlardı. Kahverengi gözlerimi daha belirgin yapmak içinde kalem çekip bolca rimel sürdüm. Dudaklarımı da toprak tonu rujumla hafifce reklendirip Makyajımı bitirdim. Son olarak Spor ayakkabılarımı giyip çantamı da elime aldım ve mutfağa annemle babamın yanına,mutfağa indim. Mutfaktan çok güzel kokular geliyordu. Anlaşılan Halime sultan yine döktürmüştü. Annem beni gördüğünde dudaklarını büzerek kıyafetlerimi baştan aşağı hayranlıkla süzdü. "Mükemmel olmuşsun tatlım."
Gülümsedim. "Teşekkür ederim. "deyip ona sıkıca sarıldım ve masaya geçtim. Babama baktığımda çok meşgul olduğunu gördüm. Önündeki dosyalarla ilgileniyordu. "Günaydın babacığım," dedim sevecen bir sesle.Babam başını dosyalardan kaldırıp, "Günaydın meleğim" diye cevap verdi heyecanlı bir tavırla.
Ailemle kahvaltımı yaptıktan sonra annemide babamıda öpüp evden çıktım. Okula doğru ağır adımlarla yürümeye başladım. Aslında bugün okula hiç gitmek istemiyordum. Çünkü Yamaç 'ı ve selini görmek istemiyordum. Bu sefer bu durumu kaldıramazdım. Canım iyice sıkılıyor, içimi bir kasvet kaplıyordu. Ben bunları düşünürken omzuma atılan bir elin varlığını hissederek korkuyla irkildim.
"Naber kuzum?" diyen sevecen sesi duymamala rahatlamam bir oldu. Ona döndüm, gelen Masal'dı.
"İdare eder, senden naber?"
"Beni boşver şimdi, dün ne yaptın kuzum sen? Beni çok korkuttun. Telefonda konuştuk ama bütün gün aklım sende kaldı. "
"Söyledim ya kendimi iyi hissetmiyordum. O görüntü beni yıktı Masal. Dayanamadım eve gittim."diye mırıldandım. O an yine gözlerimin önünden geçti.
"Çıkart aklından artık şu pislik herifi. Bugün onu düşünmekte onu seyretmek de yok. Umursamaz olacaksın anlaşıldı mı?Diye sordu.Keşke o kadar kolay olsa! Anlayışla tebessüm ettim. "Merak etme, bugün Yamaç yok. Onu umarsamıycam."dediğim anda birlikte sınıfa giriyorduk.
İlk iki ders fizikti ve ardından da yabancı dil dersine girdikten sonra öğle arasında Masal'la kantine indik. Sınıfta Yamaç'ı gördüğümden beri içimde inanılmaz bir acı yer edinmişti. Keşke hiç okula gelmeseydim!
Derslerin verdiği yorgunluğu üzerimizden atmak için Masal'la birlikte çikolata aldık. Birlikte bahçeye çıktığımızda mis gibi bir hava bizi karşıladı. Hafifçe esen meltem çehremi okşuyordu. Güneş yumuşacık bulutların arasında mutlulukla gezinerek kendisini gösteriyordu. Bu güzel havanın içime işlemesine izin verdim. Kendimi biraz olsun mutlu hissediyordum. Bu hava bana Yamaç'la geçen güzel günlerimizi hatırlatıyordu.
Fakültedeki öğrencilerin yarısı bu güzel havanın keyfini çıkartmak için dışarı çıkmış, etrafa dağılmıştı. Yamaç ve selin ele ele okulun sağ tarafından ki çimlere doğru yürüyorlardı. Hafif bir şaşkınlıkla ve içimdeki acıyla onları izlemeye başladım. İkiside çimlere oturdular. Selin yamaç'a sarıldığında yutkunamadım. Yamaç ise aynı şekilde ona sarıldı ve saçlarına bir buse kondurdu. O an onlara bakmaktan kendimi alamıyordum. Selinle göz göze geldiğimizde sinsi bir şekilde gülüp dudaklarını Yamaç'ın dudaklarına bastırdı. Bu görüntüye daha fazla dayanamadım. Hızla arkamı dönüp çıkışa doğru koşmaya başladım. Yine gözyaşlarım yanaklarımı istila etmeye başlamışlardı. Ardımdan Masal 'ın "Hey Eylül nereye gidiyorsun?" Dediğinde bile aldırmadan koşmaya devam ettim. Dışarı çıktığımda acıma teslim olarak nereye gittiğimi bilemeden bir süre amaçsızca koştum. Perişan halimle ağlayarak biraz yavaşladım. Ayaklarım artık beni taşıyamıyordu.
Etrafımda ne olup ne bittiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Acı bedenimi öyle ele geçirmişti ki görmüyor, duymuyordum. Birden duyduğum korna sesiyle yola geçmiş olduğumu farkettim. Tekrar kaldırıma çıktım ve gördüğüm bir banka hiç vakit kaybetmeden oturdum.
Karşımda deniz ve cıvıl cıvıl uçan martıları izlemeye başladım. Hıckırarak ağlamaya başladım. Hissettiğim acıyla akşama kadar gözyaşı döktüm. Hiç iyi değildim, gördüklerimi düşündükçe acım dinmeyi reddediyor, daha da alevleniyordu. Yanıma gelen bir çocuğun birşeyim olduğunu endişe duyarak konuşmaya çalıştığında, bir an için kendime geldim,ama sonra ne söylediğini bile anlamadan sadece aval aval suratına baktım. Ve ardından baktan kalkıp yoluma devam ettim. Gördüğüm ilk taksiyi durdurup hemen eve gittim.
Eve gelince kendimi doğru odama attım. Neyseki annem ve babam daha eve gelmemişlerdi. Kıyafetlerimi bile çıkarmadan yatağıma yattım. Yorgunluğumun verdiği ağırlıkla uykuya teslim oldum.
Sabah uyandığımda da durumum hiçte farklı değildi. Bir müddet yatağımda uzanmaya devam ettim. Boş boş tavanı izlemeye koyuldum. Duş almak için yatağımdan çıkıp bonya'ya girdim. Bugün hafta sonuydu ve ben kendimi çok kötü hissediyordum. Duştan çıktığımda yatağıma geri döndüm. Tüm gün ağlayıp depresyona girdim.
Pazartesi sabahı uyandığımda yine aynı durumdayım. Halimde değişen hiçbirşey yok hâttâ daha da tükenmiştim.
İçimde sönmeyen yakıcı acı beni sonsuz bir üzüntüye sürüklemeye devam ediyordu. Gözlerim kızarmış ve şişmiş olduğuna emindim. Kesinlikle bir zombiden farkım yoktu.Tüm yaşadıklarım kalbime hançer gibi saplanıyordu ve ben buna çare bulamıyordum. Yamaç'ın yaptıkları sürekli zihnimde dönüp duruyor beni içten içe yiyip bitiriyordu. Dünyam başıma yıkılmış gibiydi.
Yamaç'la üniversitenin ilk yılı tanışmıştık. Aramız çok iyiydi. Çok yakın iki dost olmuştuk. Daha doğrusu
Fırtınalı bir hayatın ortasında birleşmiştik. O, kendine yakın bulduğu insanların kendine yaptığı hatalardan şikayet ediyordu, bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum.
İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzle geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim. Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. O benim aşkım, bense onun dostuydum artık. Ona aşık olduğumdan habersizdi.İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu.Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ona . Oysa o bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştı. Bende ona bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana "seni seviyorum" demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için o gündü ve ben o gün ona söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın elime geçmeyeceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım
Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda... Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları ona anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani benden uzaklaşmasının şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor. O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben ondan benim olmasını değil bana biraz hak vermesini istiyordum. Bana duyduğu ve anlam veremediğim nefretini duygularımın üstünden çekmesi için dua etmekten başka birşey elimden gelmiyordu. Bana ne kadar kızsada ne kadar nefret etsede ben onu yine de seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVİYORDUM SENİ
Teen FictionBir aşk ne kadar acıyla yoğrulmuş olabilir? Eylül amansız bir adamın aşkıyla ölüp ölüp dirilen, çaresiz ve bir o kadar da