Keith...
Keith...
Keith...
İsmin yirmi dört saat boyunca beynimin içinde dolanıyor Keith. Sadece ismin bile bana bu dünyada cehennemi yaşatabilecek güce sahip. Sadece ismin bile hayatım boyunca ruhumda açılmış yaraları iyileştirebilecek kadar kudretli benim için.
Yaralarımı sarıp, iyileştirmeni isteyemem senden.
Sadece bana sarılmanı istiyorum. Sadece bir kerecik. Ama fiziksel bir sarılmadan bahsetmiyorum sevgilim. Ruhunla, ruhumu sarmanı istiyorum.
Biliyor musun, gözlerine baktığımda ardındaki acıyı görebiliyorum. Senin yerine o acıyı çekmeye razıyım her an. Senin için her şeyimi feda edebilirim demek isterdim, ama benim senden başka kimsem yok. Üzgünüm, korkağın tekiyim. Yanına geldiğimde konuşamıyorum bile.
Özür dilerim sevgilim, sen her şeyi tek başına yüklenirken ben sadece izliyorum.
Özür dilerim. Benden nefret etmene rağmen hâlâ dükkanına gelip seni rahatsız ediyorum.
Sen benden bu kadar nefret ederken daha ne kadar dayanabilirim ki?
Dışarıdayım Keith. Yemek yiyorum, geziyorum ama hâlâ aklımdasın. Seni düşünmeden duramıyorum.
Ayaklarım sürekli beni dükkanının önüne getiriyor. Ve hep geri dönüyorum.
Ama bugün geri dönmeyeceğim. Sana, senden güç alarak geliyorum. Bekle beni.
Elimdeki kalemi yavaşça masaya bıraktım. Sandalyemi geriye iterek tahta zeminde sürtünme sesinin evde yankılanmasını izin verdim. Her zamankinden daha da güçsüz bir biçimde kapıya doğru adımlamaya başladım.
İnanır mısınız bilemem ama evdeki kasvetli hava o kadar yoğun olacak olmalı ki, en değerlimin verdiği çiçekler bile eski canlılığını kaybetmiş, solmaya yüz tutunmuşlardı. Çiçeklerime bile sahip çıkamıyordum.
Peki hangi yüzle onun yanına gidiyordum ?
Kafamı iki yana sallayarak beni caydıracak negatif düşüncelerden kurtulmaya çalıştım.
Bugün doğru düzgün bir biçimde onunla konuşacaktım.
Yani... Umarım...?
Kendime gülmeden edemiyordum. Bu kadar dengesiz olmak pek sağlıklı değil nede olsa...
Hatırladığım kadarıyla annemde böyleydi.
Şöyle bir düşününce ailemle görüşmeyeli neredeyse on yıl olmuştu. Özlemiştim. Ama onlar beni özlememişti. Bundan eminim. 15 yaşındayken bir erkekle ilişkim vardı. Ailem bunu öğrenince beni kapının önüne koymuşlardı. İlk o zaman saf nefreti görmüştüm bir insanın gözlerinin içinde. Annem benden nefret ediyordu. O zamanlar her şeyim olan, en değerlim.
Tanıdık geldi mi?
Her neyse, kapının önüne konulduktan sonra liseyi bitirmeye uğraştım. Uzaktan bir akrabam bana küçük bir ev kiralamıştı. Şimdi düşününce keşke onun yardımını kabul etmeseydim.
Artık ezberlediğim dükkanın kapısının önünde durdum.
Derin bir nefes aldım.
Kapıyı ittirerek, o hoş kokuyu içime çektim.
Gözlerim anında tezgahın arkasında telefonuna odaklanmış olan güzel varlığı buldu.
Geldiğimi farketmemişti bile. İster istemez yüzüme bir gülücük yerleşmişti.
Bu kafayla bu dükkanı nasıl işletiyordu?
Yavaş adımlarla yanına doğru ilerledim. Her adımımda kalbim atabilirmiş gibi biraz daha hızlı atıyordu.
Tek elimi tezgaha koydum. Yutkunarak konuşmaya başladım:
-H-hey Keith.
Kafasını yavaşça kaldırıp bana baktı. Yüzünde beni gördüğüne memnun olmuş bir ifade yoktu, hatta tam tersiydi.
Yavaşça kaşları çatılmaya başlamıştı. Sanki tıslarcasına konuşmaya başladı:
-Ne işin var senin burada?
Acaba insanlar neden kalplerini paramparça eden insanları sevmeye devam ederler?
-Ben sadece bir şey k-konuşmak için gelmiştim.
Gözlerimi ilk defa ondan isteyerek kaçırıyordum.
-Seninle konuşacak bir şeyim yok benim. Şimdi, defol git dükkanımdan.
-Bak dinle-
-Dinlemek istemiyorum!
Yapma... Bana sesini yükseltme Keith...
-Ben sadece eğer bir ihtiyacın olursa diye-
-Sanki buraya neden geldiğini bilmiyorum.
Kıkırdamıştı. Fakat bu alaylı bir kıkırdamaydı. Kırıcı bir o kadarda keskin sözlerine duymaya doyamadığımın sesiyle devam etti:
-Shiro'nun gözüne girmek için buradasın değil mi? Onun küçük kardeşiyle arkadaşlık kurup, işini garantiye alacaksın. Mükemmel bir plan bay adı herneyse. Şimdi planın ortaya çıktığına göre Siktir git dükkanımdan.
Son sözlerini bastırarak söylemişti.
Şuan aklımdan bile geçmeyen bir şeyle suçlanıyordum. Boğazımı temizledim.
-Keith, Shiro'nun gözüne girmeye ihtiyacım yok. Zaten ondan bir alt rütbede ben varım. Sadece bir ihtiyacın olursa, buna moral bozukluklarında dahil, beni arayabilirsin demek için geldim.
Cebimden telefon numaramın yazılı olduğu kağıdı tezgaha koydum. Ve ardından ekledim:
-Bu arada adım bay adı her neyse değil, Lance Mcclain.
Hiçbir şey demeden yüzüme bakıyordu. Suratından hiçbir şey okuyamıyordum. Yinede konuşmaya devam ettim:
-O halde görüşmek üzere Keith Kogane.
Arkamı dönerek çıkışa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkama bakacak cesaretim yoktu.
Hiç olmamıştı.
Dükkan görüş alanımdan çıktığı anda eve doğru koşmaya başladım. Etrafımdaki her şey bulanık gibiydi.
Kalbim kırılmıştı evet ama kağıdı ağzıma tıkıp beni oracıkta hastanelik etmemesini de bir gelişme olarak sayabilirdik değil mi?
Nefes nefese apartmanın içine girmiştim. Merdivenleri çıkarken enerjimin son damlalarını harcıyordum.
Daireme girdiğimde ise kapımı arkamdan kapatıp kendimi yere bırakmıştım.
Mutluydum ama aynı zamanda mutsuzdum da...
Heyyyyy melankolik yazar sonunda bölüm attı kendimi alkışlıyorum.
Bilmiyorum hikayenin gidişatını beğeniyor musunuz yorumlarda belirtirseniz sevinirim-her ne kadar çok okuyucu olmasada 🤣-
Neyse umarım keyif almışsınızdır, şahsen ben bu kitabı yazarken çok keyif alıyorum...