...
Gözlerimi açtım. Tekrar kapatmam da uzun sürmeyecekti.
Ne kadar dokunmak istesemde ulaşamayacağım kadar uzak olan gökyüzünü izlemek.. Yapabileceğim başka birşey yoktu.
Ben gökyüzünün bile unuttuğu sönmeye yüz tutmuş bir yıldızdım. Tüm varlığım kendimi bile aydınlatmayan minik ışığımdı.Tanrı yıldızları yaratırken gökyüzüyle lanetlemişti, gökyüzünden dökülen yıldızlar sönmeye de mahkumdu. Yine de bazı zamanlar en güzel mahkumlar olduğumuzu düşünür lanetlimi yoksa kutsanmış mı olduğumuzu tartışırdım kendimle. Hiç biri olmadığımı anlamamda uzun sürmedi tabi, sonbaharda dalından dökülen yapraklar gibi döküldüm gökyüzümden.
Kendini aratmayarak gözlerime tekrar çöken ağırlıkla dudaklarım kıvrıldı. Bu döngü artık komik gelmeye başlamıştı, uyanık kalmam için nedenim yokken tüm varlığım daha uzun süre uyanık kalabilmenin peşindeydi.
...
Aniden çıkan sert rüzgarla birlikte dallarının altına sığındığım koca ağacın yapraklarıda kendine yakışan şekilde heybetle hışırdamıştı. Sesini duyabiliyor yada görüp heybetine tanık olabiliyordum. Fakat yaratılışımda hissetmeye yer yoktu, ki sönmek üzere olan bir yıldızın hissetmeye hakkıda yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
r u h | s o u l |
Teen FictionSadece biraz daha... . . (Herhangi bir kurgu yoktur. Devamı bile meçhul..)