"Baekhyun, omegalar kızışma dönemine girdiğinde alfalar yaydıkları kokulara karşı koyamazdı, değil mi?"
"İlkokuldan beri bu öğretiliyor sana Sehun. Kyungsoo'yu nasıl yatağa attım sanıyorsun? Kokumu kullanarak tabii ki."
Geri zekalı değildim, kendimi bildim bileli okulda bunun dersinin verildiğini biliyordum. Ailemin neredeyse her gün kızışma dönemiyle ilgili öğütler vermelerini dinliyordum lise çağımdan beri. Sadece anlamıyordum, anlamadığım için anlam vermeye çalışıyordum kafamda kurup büyüttüğüm düşüncelere.
"O halde neden... Neden Jongin kokumdan hiç etkilenmiyor?"
Elinde oynayıp durduğu kalemi çimlerin üstündeki çantasının içine bıraktı bana dönmeden önce. Dirseğini sağ bacağına yaslayıp avuç içiyle çenesini destekledi.
"Çünkü Jongin alfasını çok iyi evcilleştirmiş. Tüm alfalardan daha dirençli bu konularda. Geçen seneki olayı hatırlamıyor musun? Onun yerinde başka alfa olsa, hatta beta olsa her şey çok farklı olurdu."
Değindiği olay, geçen sene okulun ilk döneminin vize haftasında gerçekleşmişti. Kızışma dönemine girdiği halde okula gelmek zorunda kalırdı çoğu omega çünkü hocalara mazeret olarak 'kızışma dönemine girdiğim için sınava gelemedim' diyemezdiniz. Bu dönemler için ilaçlar vardı sonuçta. Her gün kullanımı sakıncalı olsa da birkaç saat üstesinden gelmenizi sağlıyorlardı. Ve ne bu ilaçları alan, ne de okuldan uzak kalan bir omega tam sınava yarım saat kala tuvaletin birinde girmişti o kızışma dönemine. Yanında Jongin ile beraber. Baekhyun'un dediği gibi, Jongin'in kudretli algı kapama zımbırtısı olmasa şimdiye çoktan başka birisini damgalamıştı muhtemelen. Fakat Jongin kendine hakim olmuş, hatta omegayı okuldan çıkarıp evine götürmüştü. Bu olay bir dönem boyunca meşgul etmişti okulu. Haliyle benim pabucum dama atılmıştı. Ünlü biri olsa manşetlere 'Yüce alfa Jongin, eşini mi buldu?' başlığıyla konu olurdu.
"Ne yapıyorsun öyle Sehun? Neden kendini kokluyorsun?"
"Kötü kokuyorum kesin. Başka açıklama bulamıyorum Baek."
Anlamaz gözlerle baksa da saçma bulduğu davranışıma çok aldırmayıp parmaklarıyla yanaklarımı sıkıştırdı.
"Beynini yedin sanırım. Çimleri kanımla sulamayacağını bilsem yanaklarını ısırırdım, böğürtlenli kek gibi kokuyorsun çünkü."
Ama Jongin, böğürtlenli keki sevmezdi ki hiç. Böğürtleni sevmezdi hatta. Belki de bu yüzden etkilemiyordu kokum onu. Jongin'i elde etmek adına hiçbir şansım, özelliğim yoktu resmen. Baekhyun'un binlerce kez bahsettiği Kyungsoo'yu baştan çıkarma yöntemi bende kesinlikle işe yaramazdı. Jongin ile aynı yatakta olmamızın tek yolu onu yatağa bağlamamdı.
"Neden böğürtlen ya? Bak sen ne güzel hindistan cevizi kokuyorsun, ben neden böğürtlen?"
"Değil mi? Bence de çok güzel kokuyorum. Ama sen fazla üzülme lokumum, senin kokunu da en az benim kadar seven biri olur elbet."
"Jongin iki gündür kaçıyor benden. Kesin ona leş gibi kokuyorum. Hiç sevmez böğürtleni o."
"Benden de kaçıyor, osuruk kokuyormuşum."
Cümlesi biter bitmez bir şey hatırlamış gibi ellerini birbirine çırpıp bana yapışık olan bedenini bacaklarımın arasına attı. Bulduğum rahat pozisyonu zorla bozmuştu resmen. Üstümdeki, geçen Jongin'in bana giydirdiği kot ceketi çimlere değdirmemeye çalışıp hafifçe doğruldum. Jongin'in kendisinden alamadığım kokusunu onun kıyafetlerini giyerek edinmeye çalışıyordum ben de ve iki gündür çıkarmamıştım ceketi. Geri vermeye de niyetim yoktu. Kokusu geçerse, biraz giysin diye geri verir, sonra tekrar alırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Boy is on Fire || sekai
FanfictionBir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, henüz daha 22 yaşında olan Jongin, hem zenginliğinden hem de kendisinden bir ısırık alınması gereken nadide bir kurt parçasıymış herkesin gözünde. B...