1. Bölüm - Başlangıç

3 1 1
                                    

Rüyasından irkilerek uyandı. Gözlerini aniden açıp elleri üzerinde doğruldu. Henüz aydınlanmamış havanın içeriye sinen boğuk ışıklarına gözünün alışması uzun sürdü. Hızla odanın köşelerine ve rahatlamak için tanıdık gelen kısımlarına göz gezdirdi.

Odasındaydı. Sorun yoktu. Belki de fazla sorun yoktu. En ufak bir ses bile duyamıyordu, sadece sessizliğin o bilindik uğultusu.

Nefesi düzene girdi, tekrar geri yattı. Ne gördüğünü tam hatırlamıyordu. Hatırlıyor gibi miydi, bulanık imgeler...

Çocuğunu görmüştü sanırım. Çok bulanık. Emin değil hangisi olduğundan. Zihnini zorluyor ve evet. Sanırım... Sanırım kızıydı. Ne olduğunu hatırlayamıyor ama ondan yardım istiyormuş gibi bir his var içinde. Olayı hatırlayamıyor. Biraz daha zorluyor. Ona yardım etmek için çabalıyor ama ya çok geç ya da elinden bir şey gelmiyor.

Zihnini uzaklaştırmak için ayağa kalkıp lavaboya yöneliyor. Elini yüzünü yıkayıp, kısa bir duş alıyor.

Geri dönüp, dün gece yastığının kenarında bıraktığı kol saatinin fosforlu, zarif kollarına bakıyor. 5.58.
Henüz erken ama daha uyuyamaz, zaten istemiyor da. Telefonunu eline alıp mesajları ve telesekreteri kontrol etti. Önce mesajı görüntüledi.

"Bu hafta sonu meşgulüm. Çocuklar bir hafta daha sende kalabilir mi? Fazla üzülürlerse bir şeyler söyle gerekirse sonraki hafta içi de bende kalabilirler."

Gözlerini hafifçe devirdikten sonra telesekreterde bekleyen mesajı dinledi.

"Selam canım. Benim Tuğçe. Tuhaf bir vaka var sanırım. Lab'a bi' uğra erkenden."

Şimdiye kadar pek mesaj almamıştı özellikle Tuğçe'den. Ciddi ve biraz içine kapanık biriydi. Olabildiğince laboratuvar dışında konuşmazdı. En son mesajı beş ay önceydi? Belki de altı.

Hemen, üstüne bir iki parça bir şey yakıştırıp giydi. Çocukları için iki not karaladı.

"Erkenden çıkmam gerekti kardeşine göz kulak ol. Bugün baban sizi alamayacak ama haftaya her gün onunla olacaksın. Sevgiler annen."

"Acil işim çıktı. Kardeşine dikkat et bi yaramazlık yapmasın. Baban sizi bu hafta alamıyor canım. İşim uzamazsa erken dönerim. Sevgiler annen."

Birini kızının, diğerini oğlunun kapısının iç tarafına yapıştırdı. Birine yazsa öbürü, öbürüne yazsa biri küsüyordu. İkisinin de öfkeli küçük suratlarını hayal edince sessizce gülümsedi.

Çocuklarından hiçbir zaman şikayeti olmazdı. Ne bağırır çağırırlardı ne de aşırı kaprisleri vardı.

İkizlerdi. Saçları dümdüz, kahverengi; gözleri orman yeşili. Henüz on yaşındalar. İkisi de kitap kurdu. Oğlan -Metin- bilim kurguya, kız -Nimet- polisiyeye düşkün. İkisi de çok benzer, bir o kadar da farklı. Sanırım tek büyük zaafları bilgisayar oyunları. Ve en çok benzeştikleri konu da bu, belki de. İkisi de aynı tip oyunlardan hoşlanıp genelde birlikte oynarlar. Bu annelerini asla üzmez. Sürekli ders çalışıp kitap okuyacak halleri yok sonuçta.

Merdivenlerden zemin kata inerken çocukların bakıcılarına bir telefon etti. İnce, mevsimlik paltosunu da alıp çıktı.

İş yeri çok uzak değildi, arabayla beş-on dakika muhtemelen. Hiç saymamış, emin değil. Arabası biraz eskimiş, biraz kirlenmişti. Hatta belki biraz fazla eskimişti. Arabasının sağ önündeki göçüğe bakınca, aklını onu hala gülümseten, belki de sonsuza dek gülümsetecek olan hatıralar sarmaladı.

Yağmur diner dinmez eve, yola çıkmıştı. Annesi hastalanmış, acilen hastaneye gitmesi gerekiyordu. Ambulanslık bir olay yoktu belki ancak onun acı çekmesine razı gelemezdi. Ve aşırı trafik vardı.

Ve yanındaki motorsiklet ile sebebsizce bir tartışmaya dahil olmuştu. Konu aslında klasik bir trafik kavgası: ikisinin de acelesi var, araba biraz geride durursa öndeki ilerlediğinde, motor ordan sıyrılıp gidebilecek. Ancak araba da acelesi olduğunu iddia etmekte.

"Bencillik yapma, sen bekleyeceksin diye benim de beklememe gerek yok," dedi kaskın içinden.

"Bunu cidden sen bekle diye mi yapıyorum sence," zaten gerilmiş olan sinirleri, sınırlarını zorluyordu.

"Sen bilirsin," diye bağırdığını duydu, arabasının sağ camının yukarı kayarak kapanmasına izin vererek.

Öndeki araba ilerlerken gözünün ucuyla motora baktığında adamın tutuşundan o izin vermese bile, onun önüne doğru hamle yaparak sola geçeceğini anlamıştı.

"Sen bilirsin," diye tekrarladı fısıltıyla.

Tam motor ileri hamle yaptığı sırada belki normalden biraz daha agresifçe hızlandı. Yapmaması gereken bir hamle olduğundan -özellikle trafikte- önündeki altın-bej renkli arabaya çarpmaktan son anda kurtuldu. Bunu yaparken motoru devirmiş, motorun giderek yolun açılacağını sanan bir araba da hızlanarak motorcunun üzerinden (?) geçmişti.

Seslice kendine küfrederek arabasından çıkıp motorcunun yanına gitti. Telefonunu hızla çıkarıp 1 ve 2 sayılarını tuşladı.

Belki zaten laf olsun diye takılmış olan kaskı kafasından çıkıp bir metre uzağa kaymıştı. Yüzünde kaskın verdiği bir kaç sıyrık, bir kaç derin kesik, dışında önemli bir hasar yoktu. Elini yavaşça boynuna götürüp nabzına baktı. Eh, en azından birini öldürmemişti. Bacaklarından birinin açısını hiç beğenmemişti. Ambulansı beklemekten başka çaresi yoktu elbet ancak bu trafiğe araç giremezdi. Arabaların arasından geçip sürücüleri tek tek uyardı. Artık kim ne kadar onu ciddiye alırsa, o kadar kardı.

Böyle tanışmıştı onla. Belki dünyanın en güzel tanışması değildi. Ancak hala önemliydi, hala özlüyordu. Hiçbir zaman uyuşamamışlardı. Hep kavga eder, hemen barışırlardı. Özre gerek yoktu hiçbir zaman. Hemen affedirlerdi. Uzak kalamazlardı ya, belki de ondandı. Şimdi uzaklardı. Hem de çok uzaklarda. Her hafta sonu karşılaşırlardı ama her zaman birbirlerinin gözlerinde o özlemi görürlerdi de susarlardı. Çocuklar için en iyisi buydu kuşkusuz ama çok tükeniyorlardı.

Arabası bu kadar eskiydi işte, ancak bu anıları kaybetmeyi hiç göze alamadı.

"Şşt, burda mısın," ellerini sallayarak onu kendince uyandırmaya çalışan asistanına baktı.

Elleri onu çoktan götürmüş, o her zamanki gibi geçmişte kalmıştı.

"Bu sabah bir hastadan alınan kan örneği," diye bilgileri sıralamaya başladı. "Doktorlar bir teşhis koyamadıkları gibi hiçbir şey ile de benzerlik göstermiyor. Aslında tam tersi her şeye fazlası ile benziyor."

Mikroskopa bir göz attı. Bir kaç ayar ile sonunda gördü. Canlıymış gibi kıvranan bir hücre, virüs veya parazit.

"Rusya'dan, tatilden, dönen bir kadından. Bir kaçının görüşlerini şu kağıtta topladım."

Kağıdı eline aldı.

Prof. Dr. Suna : Hücrenin zırhı güçlü, soğuğa dayanıklı olduğunu tahmin ediyoruz.

Dr. Nilay: Birkaç hastane ile görüştüm. Yaklaşık bir aydır olan ve sürekli çeşitli reaksiyonlar gösteren bir virüs (?). Devamlı olarak soğuk algınlığı, mide üşütmesi olarak varsayılarak geçiştirilmiş. Rusya' nın çiftlik kesimlerinde sık görülüyor.

Dr. Zeynep: Çoğunlukla kanatlı hayvanlarda ancak son zamanlarda şaşırtıcı bir şekilde küçükbaş hayvanlarda da görülüyor. Genelde hayvandan hayvana geçen bir virüs görülmüyor.

Dr. Ahsen: Sürekli mutasyon ve gelişim içinde. Engellenmesi zor. En genel etkisi bulantı ve karın ağrısı aynı zamanda son hastalara bakarsak baş dönmesi.

Bunun gibi birçok görüş daha. Zorlu ve tanımlanamamış.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 26, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

NimetinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin