Eğer bir Arslaner'seniz sabah kahvaltısına alışmalısınız. Çünkü evden kahvaltı yapmadan çıkamazsınız. Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken yatağımda huzursuzca kıpırdandım. Hizmetçimiz Matmazel bir yandan beni sarsıyor, bir yandan da kulağımın dibinde ciyaklıyordu.
"Haydi Doğa Hanım uyanın."
"Doğa Hanım, aileniz sizi aşağıda bekliyor."
"Lütfen , okula geç kalmak istemezsiniz."
Matmazel'i kolundan tutup , destek alarak yataktan kalktım. "Tamam Matmazel az sonra aşağıda olurum. Sen gidebilirsin." Matmazel yine o tatlı gülüşünü takılarak odadan çıktı.
Dün akşam yaşadıklarımı aklımdan çıkaramıyordum. Bütün gece olanları düşünmekten başıma ağrı girmişti.
--------------------
Saatler 20.00'ı gösterirken şehrin en kalabalık caddesinde, kulağımdaki kulaklık ile müzik dinleyerek yürüyordum. Etrafta birbirleriyle rekabete girmiş giyim mağazaları vardı. Gözlerim alışveriş meraklısı kadınları izliyordu. Arada sırada mağazalara da bakıyordum. Kış sezonu yeni açılmıştı. Arada sırada gözüme hoş gelen kıyafetler oluyordu ama dikkatlice incelemiyordum. Bu sefer gözlerim kahverengi atkı ile buluştu. Üzerinde beyaz , göze batmayan işlemeler vardı. Cebimdeki telefonun titreşmesi ile elimi montumun cebine attım. Mesaj Çağman'a aitti.
GÖNDEREN:ÇAĞMAN
"Evime gelebilir misin ? Seninle önemli bir konu konuşmam gerek."
GÖNDERİLEN:ÇAĞMAN
"Tamam geliyorum."
Adımlarımı hızlandırarak caddeye çıktım ve taksi aramaya başladım.
Evine geldiğimde kapıyı Çağman açtı. Annesi veya hizmetçiler evde yoktu. Şimdiden ellerimin içi terlemeye başlamıştı çünkü söyleyeceği kelimelerin önemli olduğunu biliyordum. Kapının önünde dikildiğimi fark edince eliyle salonu işaret etti. Ben yavaş adımlarla ilerlerken onun yüzünde gerginlik vardı. Kullanacağı kelimeleri seçmeye çalışıyor gibiydi. En sonunda durdum ve yüzümü hızlı bir haraketle ona çevirdim. Afallamış gibiydi. 5 saniye geçmeden yine eski halini almaya başladı. Bu sefer gözlerinde endişe değil, korku vardı. Daha fazla bekleyemeceğimi anladığımda yavaş adımlarla ona yaklaştım. Yüzlerimiz birbirine yakındı ve nefeslerimiz çarpıyordu. "Neoldu Çağman ?" Bakmaya kıyamadığım yeşil gözleri giderek koyulaşıyordu. Hiç beklemediğim bir anda dudaklarıma yapıştı. Her zamankinin aksine sertçe öpüyordu. Öpücüğü endişe doluydu, tutku değil. Dudaklarımız ayrıldığında gözlerimin içine bakarak sonunda ağzındaki baklayı çıkarabilmişti. "Doğa az sonra söyleyeceklerim...." Sözü yarıda kesilmişti. Az önceki sakinliğini yitirmiş , derin nefesler almaya başlamıştı. "... belki benden nefret edeceksin. Yüzüme bile bakmak istemeyeceksin." Sözcükler ağzından dökülürken dudaklarını izliyordum. O dudaklar beni başka diyarlara götürüyordu. İlk öpücüğümü o dudaklara vermiştim. Dudakları beni bir kuş gibi özgür bırakıyordu. Boğazından gelen derin öksürük ile irkildim. Anlaşılan dikkatimi ona vermiyordum. Gözlerimi onunla buluşturduğumda gözlerinin yine koyu olduğunu fark ettim ve bu iyiye işaret değildi. "Doğa ben ayrılmak istiyorum."
"Doğa ben ayrılmak istiyorum."
"Doğa ben ayrılmak istiyorum."
"Doğa ben ayrılmak istiyorum."
Son cümle beynimde yankılanmıştı. Ağzım şaşkınlıkla açılırken gözlerim çoktan yaşlanmıştı. Yaşlar yavaşça kendini serbest bırakırken ben hala duyduklarımı idrak edemiyordum. 5 dakika önce beni öperken her şey güzel gözüküyordu. Kalbim hançerlenmiş gibiydi. Boğazım düğümlenmişti,konuşamıyordum. Her ne kadar tepki vermek istesem de veremiyordum. Elimde buz denilecek kadar soğukluk hissettiğimde bunun Çağman'ın eli olduğunu anladım. Bulunduğum noktadan geriye doğru adım atarak elimi boğazıma koydum. Yanıyordu. Hem de cehennem ateşi ile. "Seni orospu çocuğu ! Madem ayrılıcaktın niye öptün beni !?" yüzünü yerden kaldırdığında ağzını bir şey söylemek için yaklaşık 3 defa açıp kapamıştı ama söyleyememişti. Ben acı çekiyorsam o daha beterini çekecekti. Ben yükselirken o düşecekti. Ona hep yüksekten bakacaktım. Vücudumun heryeri intikam ateşi ile yanıyordu. "Üzgünüm Doğa. Başka biri var."
Sinir krizi geçirebilmemi sağlayacak sözü söylemişti. Yüzüm ağlamaktan berbat bir hale gelmişti. Hala ağlıyordum. Artık hıçkırıklarda eklenmişti. Ne yaptığımı bilmeyerek kendimi evin dışına attım. Kapıyı sertçe kapattığımda yana kaydım ve kendimi duvara yasladım. Artık dayanacak kuvvetim kalmamıştı. Kendimi duvara serbest bırakırken kış soğuğu yüzüme vuruyordu. Kar taneleri yavaşça süzülürken aklıma kışın ilk karı olduğu geldi. Şu anda kışın ilk karını terk edilmiş bir şekilde , eski sevgilimin evinin duvarına yaslanarak izliyordum. Oysaki ilkler her zaman mükemmel olmalıdır. İlk öpücüğüm Çağman'a aitti ve beni cennete götürmüştü. Onunlayken hayatımda olmadığım kadar mutluydum. Az önce hayatında başka birisinin olduğunu söyleyip beni terk etmişti. Kalbim binlerce defa kırbaçlanırken bense gözlerimi kırpmayarak karı izliyordum. Şu anda en masumumuz oydu. Çünkü o beyazdı. Bir zamanlar benim olduğum gibi.
--------------------
Ütülenmiş okul kıyafetini alarak üstüme geçirdim. Abartmayacak şekilde rimel ve fondöten sürüp aşağıya indim. Her zamanki gibi babam baş köşeye oturmuş gazetesini okuyarak çayını yudumluyor , annem ise tabağındakileri yiyerek dergilere göz atıyordu. Merdivenlerden inip masaya geldiğimde ikisi de göz ucuyla bana baktılar. Sandalyemi yavaşça çekip oturdum ve tabağımdakileri yemeye başladım. Kafamı tabağıma gömerken annemin dikkat çekmek istercesine öksürdüğü için kafamı kaldırdım. "Doğa dün yalnız kalmak istedin izin verdik. Ama görünüşe bakılırsa moralini birşey bozmuş. Bize anlatabilecek misin canım ?" istifimi bozmamaya çalışarak "Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum anne." diyerek kafamı tekrar tabağıma gömdüm. Bu konu hakkında tek bir kelime bile etmek istemiyordum. İştahımın kaçtığını anlayınca sandalyemi yavaşça geriye ittirerek masadan kalktım . "Size afiyet olsun. Ben doydum , okula gidiyorum." diyerek çantamı koluma taktığım gibi evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlara Doğru
Teen FictionElit insanların hikayesi ile karşınızdayım. Ailesinin biricik kızı Doğa'yı ve çevresindeki arkadaşlarının hayatlarını anlatan bir hikaye.