Gözlerimi açtığımda her zamankinden çok daha farklı hissetmiştim.
Mesela yumuşak yatağımda değildim. Ya da gözlerimi içeriye giren rahatsız edici güneş ışığıyla değil,papatya kokusuyla açmıştım.
Tanrım,çok güzel kokuyordu.
Ilk önce turuncu saçlar gördüm. Sabah aptallığı ile hemen anlayamasam da sonra Eun'larda olduğumu anlamıştım.
Eun başını omzuma yatırmış öylece uyuyordu.
Ellerimiz gerip bir şekilde sımsıkı kenetliydi.
Onu uyandırmak istememiştim. Fakat biraz sonra Yoona teyzenin bağırışı Eun'u 2 metre zıplamıştı.
"Çocuklar kahvaltı hazır!"diye bağırıyordu Yoona teyze.
Yavaşça yerimden doğruldum. Tutulu elimizle de Eun'u çekip kaldırdım.
"Ne yapıyorum ben burda?"diye sordum fısıltıyla.
"En son uyumuştun,sonra ben de uyumuşum.Gerisi yok."dedi.
"Gerisi,eve geldiğimizde uyuyordunuz. Biz de uyandırmaya kıyamadık."dedi Yoona teyze.
Tanrım,çüküm!!
Hemen elimle çükümü yokladım. Malum Eun'un keskin nişancı babası gece benden öç almış olabilirdi.
Fakat hala yerindeydi. Derin bir oh çektim.
Sonra kalın bir ses duyuldu.
"Keskin nişancılığımı konuşturmadım Jungkook. O iyi."dedi bu kalın ses.
Sonra anladım ki bu turuncu rapunzelin babasının sesi.
Lanet olsun çok zekiyim!
"Teşekkürler Bay Park."dedim eğilerek.
"Onu seviyorum."
Kafasını salladı. Sonra da eliyle sofraya gelmemizi söyledi.
Gel kuçu kuçu deşeydin daha kibar olurdu.
Diyen iç sesime hak vermiştim. Ama onu seviyordum ve kaybedemezdim.
Hızlı bir kahvaltı yaptıktan sonra Eun ile beraber evden çıktık. Dışarısı ciddi anlamda soğuktu ve kar yağmasını çok istiyordum.
Ne güzel olurdu.
Kardan adam yapardık. Kartopu savaşı da.
Beraber sıcak çikolata içebileceğimiz
Bir kafeye girdik."Young,sevgilisiyle fotoğraf paylaşmış."dedim. Sesim istediğimin aksine kırgın çıkmıştı.
"Gördüm. Fakat ağlarsan senin ölümü de görmek zorunda kalacağım."dedi. Parmağıyla dolu gözlerimi işaret etmişti.
Kafamı salladım.
"Gelip senden özür dilerse?"diye sordu Eun Mi. Sanki yanıltmaca sorusuydu bu.
Uzun bir süre düşünmüştüm. Onu memnun edicek cevabı versem de,yalan söylediğini anlayabilirdi.
Doğruyu kendime bile söyleyemezken,ona nasıl söyleyecektim?
"Bilmiyorum."dedim. Bu kelimeyi hep sevmiştim. Bilmek mutsuz olmak demekti.
Eun masanın karşısından doğru ellerimi tuttu. Bir süre gözlerini yumdu. Ne söyleyeceğini düşünüyor olmalıydı.
"Sana unutturacağım demiştim."dedi. Sonra ellerimi daha sıkı tutup,yüzüne gelen perçemi nefesiyle ittirdi.
"Bunu..Ahh! Yapamıyacağım."masadan bir hışımla kalkıp ellerini saçlarının arasından geçirdi.
"Ben şunların parasını ödeyeyim."diyip kasaya doğru ilerledi.
Geri geldiğinde gözleri kızarmıştı. Ağlamış mıydı?
Kolumdan tutup dışarı çıkarttı. Soğuk havada ne yaptığımızı bilmeden yürüyorduk.
"Nereye gidiyoruz Turuncu?"diye sorabildim en sonunda.
Gözlerini yoldan çevirip bana baktığında,dolu dolu olduklarını gördüm. Birkaç kez kırpıp geri gitmesini sağlamaya çalıştıysa da iki yaş akıvermişti.
"Neyin var senin?"telaşa kapılmıştım. Kolundan tutup kendime çevirdim.
Yüzünü eliyle gizlemeye çalıştı. Fakat elim elini tutup kenara çekince başaramadı."Önemli birşey yok Kook."diye geçiştirmeye çalıştı.
Yüzünü avuçlarım arasına alıp yüzüme çevirdim."Benden ne saklıyorsun?"diye sordum.
Sesimin sakin çıkmasına çok özen göstermiştim.
Bu sırada daha önce Eun'la geldiğimiz erik ağacına varmıştık.
Hani şu çamura bulandığımız,yüz maskesi yaptığımız.
"Gel yukarı çıkalım."diyip ağaca tırmanmasına yardım ettim. Ağacın iki dalının arasındaki düzlüğe oturduk.
"Hadi anlat Eun. Neyin var?"diye yineledim sorumu.
Bana hiçbir şekilde bakmıyor,gözlerini pek fena sayılmayan manzaradan ayırmıyordu.
"Eun,bir daha sormayacağım güzelim."dedim daha sert bir ses tonuyla.
Önce derin bir nefes aldı. Bıraktığında nefesi havaya bir buhar olarak çıkmıştı.
Gözlerini hicbir şekilde manzaradan ayırmayarak konuştu.
"Ben,sen Young'u unut diye uğraşırken..."derin bir nefes aldı. Hâlâ bana bakmamaya kararlıydı.
"..Çok kötü bir hata yaptım."dedi. Gözlerinden bir yaş daha aktı. Süzülüp dudağının üzerinde durdu.
"Ben.."Nihayet gözlerini gözlerime çevirdi.
"Ben sana aşık oldum."dedi.
Gözlerine yeni yaşlar eklenirken,burnunun üzerine minik bir kar tanesi düştü.
Böylece yılın ilk karını birlikte karşılamış olduk.