Bayramlık

258 9 1
                                    

Yemin ederim, nefret ediyorum.

Yıl 2003 yada 2004 gibi bişey. Bayramlık alışverişine çıkacağız. Tabi bende bir heyecan. Bir ne seçsem acaba telaşı. Ben pazardan giyinen bir çocuktum arkadaşım, kredi kartıyla nakit mi olsun taksit mi sorusu hiç yöneltilmedi bana. Daima nakit vermek zorundaydım çünkü pazarcılarda poss makinesi yok.

Neyse annem küçük kardeşimi bıraktı bi komşuya. Ama kış ayı. Tam kış sayılmaz da, soğuk yani hava. Ah be ne güzel kısacık günlerde oruç tutuyorlarmış, ne güzel. Şimdi biz 17 saat oruç tutalım. Neyse. Konumuz bu değil. Benle küçük olmayan ortanca kardeşim ve annem -süper üçlü olarak- pazara doğru yol aldık. Yol aldık dediysem, yakındı bize pazar. Hemen üst sokağa kurulurdu. Ama tabi orası sebze-meyve bölümü. Kıyafetler bölümü ileriki sokaklarda kalıyor. Sahi bilir misiniz, Pazar kendi içinde yasal olmayan bölümlere ayrılır. Mesela kıyafet satan tezgahların yanında asla ama asla bir ayşe kadın fasulyecisi göremezsiniz. Bu konuyu daha sonra irdeleriz. Olaya dönelim.

Kalabalığı yara yara ilerliyoruz kıyafet satan tezgahların o tarafa. Tabi bayram arifesi, millet hep alışverişte. Napsak, ne seçsek olayı. Geldik tezgahın önüne. Yukarılara asmışlar böyle askılarla, ben kaldırdım boynumu onlara bakıyorum. Bi tanesini kestirdim gözüme. Böyle jile gibi bişey. Pembe çiçekleri var aşağıya kadar. Kolları yarım. Tabi biliyorum bunun içine annem bana mutlaka tşört giydiricek. Bu kısa diyecek. Elalem ne der diyecek. Ama yine bir heves işte. Annem kardeşimle ilgileniyorken girdim araya. Elimle gösterdim jileyi. Dedim anne bana bunu alalım. Baktı annem jileye. O da beğenmişti, yüzünden belli. Fiyatını sordu. 35 lira dedi adam. Annem bi durdu, duraksadı, bakarız dedi. O an gözümde babam oluverdi, bakarız lafıyla. Anladım ama ben para çıkar mı çıkmaz mı telaşesi içinde olduğunu.

Kardeşim beğendi başka bitane. Aldılar onu. Benimkine para çıkmadı, bi etek aldık bizde. Evden bi tşört uydururmuşuz, annem öyle söyledi.

Hiçbir şey demeden kabul ettim. Niye kabul ettim bilmiyorum. Normalde isyan çıkarabilirdim. Mızmızlanıp ağlayabilirdim. Nedensizce kabul ettim. Aldık o çirkin eteği. Evden de hiç yakışmayan ama annemin inatla yakıştırdığı bir tşört 'uydurduk' üstüne.

Bayram günü giydim onları, büyük amcamın evine gittik öğlene doğru. Diğer amcamlar falan, oralar epey kalabalık. Güzel güzel yedim tavuklu pilavdan, el yapımı baklavadan. Artık pek yapmıyorlar el yapımı baklava. Ucuz diye alıyorlar marketlerden. Nerde o eski bayramlar havasına girmeyeceğim ama öyle. Neyse yedik içtik. Kalkmaya yakın, yengemin kız kardeşi geldi. Kadının var 5 tane kız çocuğu. Sonrada bi çocuk daha doğurdu o da kız oldu ama o zaman 5 tane var. Daha doğmamış o. Yeni doğdu zaten. Neyse konuya dönecek olursak, Kübra diye aşağı yukarı benimle yaşıt bi kızı var o kadının. Geldi içeri. Çıkardı montunu. Bi baktım üstünde benim elbise. Pembesini değil de kırmızısını almış. Oysa pembesi daha güzeldi. Yakışmamış da zaten ona. Annesi içine tşörtde giydirmemiş. Bi zamanın en havalı şeyi olan bolero var üstünde. Nasıl çirkin bişeydi o bolero. Yarabbim neden üretmişler onu. Ceket desen değil, yelek desen değil. Öyle çirkin, öyle lanet bişey görmedim şu dünyada. Resmen arada kalmış, resmen kimlik kaybı yaşıyor. Neyse ben gördüm bu kızı, demedim hiçbir şey. Annemin bana attığı bakışı hatırlıyorum sadece. Gözlerim bile dolmadı. İradeli oldum, tuttum kendimi. Sonra gittik zaten eve.

Bayram bitti. Haftaya oldu, annem gidip almış bana o jilenin pembesini. Hiçte giymedim, bu yaşıma geldim, hala duruyor dolapta. Anı diye kandırıp verdirtmedim kimseye. Ama ne anı. Ne güzel anı.

Şimdi annem tutturdu bayram alışverişi diye. Diyemiyorum da, anne anılarımı başka birisi giyer korkuyorum diye. Mecbur gidiyor insan.

CümbüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin