3. Bölüm

17 2 1
                                    

Ben geldiim.Multide Pars. İyi okumalar:)

Pars' tan:
"Hadi Pars ya nazlanma"
"Lâl boğulacağım bir dur nefes alayım"
"İyi aldın işte hadi ye şunu." diyip çatalı zorla ağzıma soktu. Yolda yürürken kucağıma düşen bu güzel kızın benimle ilgilenmesini istiyordum. Bu yüzden değil miydi zaten yarın gelecek olan arkadaşlarımı arayıp 3 gün sonra gelmelerini istemem ya da biraz zorlasam yiyebileceğim yemeği onun bana yedirmesini sağlamam? Hoş, bunu yaparken beni boğma ihtimali hiç aklıma gelmemişti. Sanırım numara yapmamın cezasını Allah böyle veriyordu.
"Teşekkürler Lâl. Doydum."
"Önemli değil." diyip masayı toplamaya başladı. Zorlanarak da olsa sandalyeden kalktım ve renk renk yastıkların olduğu koltuğa koltuğa uzandım. Sırtıma bayağı acıyordu. Biraz uyusam en azından hissetmezdim.
Lâl'den:
İçeri girdiğimde Pars uyuyordu. Üstüne ince bir pike atıp elime telefonumu aldigim gibi karşımdaki koltuğa zıpladım. Sosyal medya hesaplarıma göz atarken eski sevgilim olacak sümsükten gelen mesajları gördüm. Çok pişmanmış. Bir daha olmazmış. Beni unutamıyormuş. Bir anlık kafa karışıklığıymış. E hemen affedeyim ben seni o zaman.
Geçen sene kısa süreli bir ilişkimiz olmuştu Bora ile. Aylarca peşimde dolaşmış, ben de ona karşı bir sempatim olduğu için şans vermeye karar vermiştim. İlk ay gezmiş tozmuş günümüzü gün etmiştik. Ancak sonraları Bora'nın ilgisiz tavırları, telefonuna mesaj gelince tedirginleşmesi gözümden kaçmamıştı. Ne haltlar karıştırdığını öğrenmek için bir gün aynı model olan telefonlarımızdan yanlışlıkla (!) onunkini alıvermiştim. Bora da derse girdiği için 2 saat zamanım vardı. O ne kadar saklamaya çalışsa da şifresini biliyordum. Hemen mesajlara girdim. Simge diye bir kızla olan konuşmalarını okudukça kulaklarımdan alevler çıkıyordu. Hem benimle hem de bu kızla sevgiliydi Bora şerefsizi. Hemen kızın numarasını bir kenara yazdım. Sonraki günlerde Simge ile buluşmuş, Bora'nın canını okumaya karar vermiştik.
Bir gün Bora kampüsteki işlek kafelerden birinde arkadaşlarıyla otururken Simge ile kol kola karşısına dikilmiştik. Bizi gördüğünde oluşan yüz ifadesini hala unutamıyorum. Yanına gider gitmez önündeki pasta tabağını suratına yapıştırmış, vura vura tabağı kafasında parçalamıştım. Suratını da tırmalayınca Simge işi ele almış, o da bir güzel pataklamıştı. Kafede herkes bizi izlerken Bora'yı arkadaki süs havuzuna itivermiştim. Simge ile biraz çemkirip dönüp arkamızı gitmiştik oradan. Bu olayı okulda duymayan kalmamıştı resmen. Bazı hocalar bile benden korkmaya başladıklarını söylemişlerdi. Ki haklılardı da. Damarına bastığınız bir kızdan korkmalıydınız. Erkeklere verilen kas gücüyse, kızlara verilen kırk tilkinin döndüğü zekalarıydı.

Bora'nın mesajlarını takmayıp İnstagram'da gezinmeye başladım. Karadelik gibi insanı içine çeken keşfet sayesinde nereden geldiğimi anlamadığım anasınıfı aşkımı hunharca stalklarken Pars' ın ses çıkarmasıyla ona baktım. Sırtı baya acıyor olmalı ki yerinden doğrulamıyordu.
"Seslensene bana Pars niye zorluyorsun kendini?" diyip oturmasına yardım ettim. "Bekle kremlerini sürelim." Kremlerini aldım ve arkasına oturdum. Harika. İlk defa gördüğüm birini soyacağım. Tişörtünü zor da olsa çıkardığımda önümde mosmor bir sırt duruyordu. Vah yavrum ya. Yavaş hareketlerle kremi sürerken Pars'ın gerildiğini hissediyordum. "Lâl teşekkürler daha fazlasına gerek yok." diyip kreme uzandığında eline bir tane yapıştırdım. "Krem sürüyoruz şurada tacize uğruyormuş gibi davranmayı keser misin?" dememle işim bitene kadar gıkını çıkarmadı. Aferin, akıllı çocuk.

Sabah erkenden yaptığımız kahvaltıdan sonra Pars' ı arabaya attığım gibi evine getirdim. Ev diye kibarlıktan diyorum. Ahır olmuş burası resmen. Dağınıklıktan rahatsız olmayan ben bile böyle diyorsam gerisini siz düşünün artık. Ortalıktaki abur cubur paketlerini, bira şişelerini çöpe atıp yerleri süpürdüm. Pars pişkini ise zahmet etme diyeceği yerde sırıtarak beni izliyordu. Süpürge sapını bacağına geçirdiğim gibi o sırıtmayı yüzünden sildim. Böyle de mükemmelim.
"Ah, napıyosun kızım ya! Bir bacağım kalmıştı sağlam."
"Zahmet etme Lâlcim diyip teşekkür edeceğine sırıtıyorsun. Hakettin." diyip kaşlarımı çattım. "Kendi kendine söylenerek ortalığı topluyordun. Komik gelmişti o halin ondan gülmüştüm. İyi bir daha gülmem."diyip kafasını başka yöne çevirince kıkırdamamı bastıramadım. "Ya sen bana trip mi atıyorsun? Tamam vurmayacağım bir daha. Hadi kremlerini sürelim."
Yüzünü çevirmeden "Gerek yok." demesiyle kahkaha attım. İki elimle yanaklarını sıkıp kafasını sallaya sallaya konuşmaya başladım. "Oy benim kahramanım nazlanır mıymış? Trip mi atarmııış?"
"Kahraman mı?"
"Evet, sen olmasan benim kesin haşatım çıkardı ordan düşünce. Nazlı kahramanım benim." diyip hiç düşünmeden hala yüzündeki ellerimden birini geri kaydırıp yanağını öptüm. Geri çekilince yaptığım kafama dank etti. Resmen cuk diye öptüm çocuğu. Pars bile kıpkırmızı oldu yahu. Neyse tek utanan ben değilim en azından. Bozuntuya vermeden hızlıca sırtını da kremledim." Ben gidiyorum artık. İhtiyacın olunca ara beni. Mutfakta pizza ve çorba var. Akşama doğru uğrarım." diyip zar zor gülümsedim ve kaçarcasına evden çıktım. Akşama kadar rezilliğimi ancak sindiririm.

Gökten DüştüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin