3 - gözlerinde ölmüş yıldızların oluşturduğu bir gökyüzü var

129 21 40
                                    


Yataktan yavaşça kalktım. Elime kitabımı aldım ve karşıdaki yatakhaneye gidip, Seungwoo'nun yatağında doğru ilerledim. Yatağın tam yanına gelerek uyuyan yüzüne baktım.

Gözlerim doldu anında. Yatağın yanındaki camdan yıldızların neredeyse görünmez olduğu gökyüzüne baktım ve Seungwoo'nun rahat bir hayat geçirebilmesi için dilek tuttum. Gözlerim kapandı hafifçe. Son saatlerimdi. Burada olan son saatlerimdi.

"Gökyüzü ile fazla romantik olan ortamını bölmek istemem ama bugün gideceksin ve seninle vedalaşmam gerekiyor Kyungsoo." Güldüm. Yüzüne baktığımda kaşlarını çattığını gördüm. "Yanıma gel. Göz rengine bakmak istiyorum." Yatakta oturur hale geldi ve yanını patpatladı. Dediğini yaparak dediği yere oturdum. Yüzüme yaklaştı ve göz renimi gördüğü anda kaşlarını çattı. "Daha önce hiç böyle göz rengi görmedim. Kyungsoo neler oluyor? Neden böyle gözlerin?" Sadece ikimizin duyabileceği tonda konuşuyordu.

"Bunu anlatamam. Henüz ben de neler olduğunu pek kestiremiyorum. Bu yüzden lütfen bundan kimseye bahsetme. Sabah olmadan buradan gitmem gerekiyor." Kaşlarını kaldırdı.

"Ne yani hemen gidiyor musun?" Dediğini sadece başımla onayladım. Gülümsedi ve dudağının kenarından küçük bir yıldız kaydı. "Vedalardan hiç hoşlanmam bu yüzden fazla kalma burada. Kendine çok iyi bak ve sakın ama sakın ben yanında değilim diye ağlama ilk günden. Gene sümüklü çirkin yüzünle rezil olma benden başkasına olur mu?" Güldüm. Gittiğimde ağlayacağına adım kadar emindim ne yazık ki.

"Ağlarkenki yüzümü asla unutmayacaksın değil mi?" Başını aşağı yukarı salladı.

"Unutulabilir gibi değildi." Birkaç saniye sessizleşti ortam. Yataktan kalktım. Gözlerini bir yere kenetlemiş gülümsüyordu.

"Senin de burada ağlayacağın konular vardır malum. Fazla durmadan gideyim en iyisi. Ha, bir de göz rengim hakkında başkalarına gerçekten ötersen rüyana girer sana türlü türlü işkenceler yaparım bak." Kıkırdadı.

"Tamam kimseye söylemem. Sorarlarsa bilmiyorum derim. Ki zaten koskoca yetimhanede anlatsam bile beni takacaklarını zannetmem." Duraksadı. "Son olarak, gözlerine daha dikkatli bak. Beyaz beyaz noktacıklar var. Yıldızlara benziyor. Gücünün güzel bir şey olduğuna eminim." Gülümsedim. Benim gibi farklı güçlere içten içe inandığını biliyordum. Bu yüzden gözlerimi fazla sorgulamamıştı. Gülümsememle o da gülümseyip el salladı.

Ona karşılık verirken elimdeki kitabı daha sıkı tutup merdivenlerden aşağıya indim. Bu sırada ses yapmamak için parmak uçlarımda durup hızlı hızlı yürüyordum. Alt sınıflardan birine gidip camı açtım ve elimdeki kitabı kenara koyup, camdan dışarıya çıktım. Kitabı da alıp, pencereyi kendi yöntemlerimle kapattım. Çitlerden hızlıca geçince nereye gideceğimi düşünerek gergince etrafa bakındım.

Şu anda bulunduğum bölgeye 'eğitim bölgesi' deniliyordu. En az tehlike barındıran bölgelerden biriydi. Çünkü bu bölgede olanların ya gücü yoktu ya da gücü belirlenmemişti. Bölgenin etrafı surlarla çevriliydi ve surlarda tam olarak dört tane kapı bulunuyordu. Bu kapılar elementlerin krallıklarına doğru açılıyordu. Fakat bu krallıklara gitmenin belirli zorlukları vardı ve en zor olanı toprak elementine aitti.

İçimde garip bir his toprak elementine doğru yürümemi istiyordu. Şu an kocaman bir boşlukta olduğum için içim ne diyorsa onu yaptım. Toprak elementine ait kapının önüne gittim. Kapıdan geçebilmek için sadece birkaç tane büyü yapabilmek gerekiyordu. Kapının önündeki toprağa eğilip, yavaşça dokundum. Topraktan direkt küçük bir bitki çıkarken kapılar açıldı. Sandığımdan daha hızlı olduğu için şaşırarak etrafıma baktım. Etrafta kimsenin olmadığına emin olarak kapıdan içeriye girdim. Kapı içeriye girmemle arkamdan yavaşça kapanırken de etrafıma baktım. Krallığa gidebilmem için tam karşımda duran taşlı yoldan dümdüz yürümem yeterliydi. Fakat taşlı yoldan yürümenin ve toprak elementinin krallığına girmenin benim açımdan tehlikeli olduğu için ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladım.

seincha and cyrish // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin