"Beni bırakabilirsin, ama bırakmayacaksın. Ve ben de öpücüğümü alacağım."
***
"Kilo vermiş olamam değil mi? Tanrım, bunun için daha çok desteğe ihtiyacım var." Avuç içlerimi göğüslerimin altına yerleştirip yukarıya doğru kaldırarak aynada iki yana döndüm. Üstümü yerinde tutmakta yetersiz gibi gözüküyorlardı. Üzgün suratım ve yardım arayışımla ara kapıdan Irene'nin odasına girdim. Bedenini saran beyaz deri elbisesi tenini soluk göstermenin aksine ince yırtmaç detayıyla onu daha da çekici kılıyordu. Bae Irene olmanın gerçek avantajları buydu elbette.
"Seulgi, inan bana muhteşem gözüküyorsun ancak çok şikayetin varsa onları sıkabilirim." Irene iki kaşını kaldırmış ellerini ritmik hareketlerle yumruk yaparken dediklerini anlamaya çalışıyordum. Pes edip gümüş kaplamalı kutusundan pembe kuvars rengine sahip dudak parlatıcısıyla yanıma yaklaştı.
"Şu yabancı öğrenci programından gelen kız, Tayvanlı olan" Sözünü yarıda keserek beni omuzlarımdan spot ışıklarıyla çevrili aynasına doğru çekiştirdi. "Ah, evet Tzuyu! Her neyse, göğüs büyültme konusunda onları sıkmanın işe yaradığından bahsediyordu. Ancak ona bunu söyleyen kişi de kampüsün yarısıyla birlikte olmuş biri, anlayacağın kesinliği yok."
İşini bitirdiğinde bu sefer eğilmemi, sadece ev işinden kazandığı büyük bir kuvvete sahipti, sağladı. Dağılmadığından emin olduktan sonra dudak parlatısıyla beraber ceketimi almak için tekrardan odama dönmek için doğruldum.
***
"Ah, erkeklerden nefret ediyorum. Sırf ormana işeyebildikleri için bu kadar geniş bir alana sahip olmaları adil değil. Bunu ben de yapabilir-" Parti üniversite alanı içerisindeki en büyük kardeşlik evinde yapılıyordu. Ve 100 yılı geçen üniversite geçmişinde erkek birlikleri haricinde kullanabilen başka biri yoktu. Irene bu kısım hakkında söylenmekte haklıydı ancak tüm yolu kapsayacak kadar değil.
"Biliyor musun? Böyle bir şeyi yapmam çünkü tıpkı bu evin hak edeceği gibi kendime bir saygım var." Bira şişeleriyle çimlere uzanmış grupları görmeye başladığımda derince bir nefes verdim. Girişte sigara içmekte olan kalabalık grubun içinden sıyrılarak dışarıya nazaran daha sık boş alanlara sahip bölgeye ulaşmıştık. Irene, soğuk parmaklarıyla omzuma dokunup koridorun en batısında birkaç yabancıyla konuşan Park Bogum'u görmemi sağladı.
"Ben içkileri almaya gideyim ve seninle arka tarafta buluşalım. Eğer Oh Sehun'a rastlarsan meraklı pençelerini ona dolamanı istiyorum, anlaştık mı?" Irene hızlıca beni onaylayıp sağ taraftaki kalabalığın içine karıştı. Bir elimi alnıma doğru götürüp en hızlı şekilde içki bulabileceğim yöne doğru yürümeye başladım. Beer pong masalarını ıslanmadan atlatarak mutfağa girerek yeşil renkli fıçıya doğru yanaştım. Bardak arama amacıyla eğileceğim sırada iki el belimden tutarak başımın kısa bir anlığına dönmesine neden oldu. Kül grisiyle platinlerin birbirine karışmış olduğu saçı ve pembeleşmiş yanaklarıyla Byun Baekhyun'u gördüğümde neşeyle kollarımı ensesine doladım. Geri çekilmeden hemen önce yanağıyla alt çene kemiğinin buluştuğu bölgeye sulu bir öpücük kondurdum.
"En sevdiğim bebeğimin geleceğini bilseydim kırmızı halıyı hazırlatabilirdim." Omzuna hafifçe vurup güldüğümde geri çekilip bacaklarını sıkıca saran mavi kotunu masaya doğru yaslandı.
"Planlı değildi. Irene için 'ilham meleğimi' bulmam gerekiyor, ne kadar ısrarcı olduğunu biliyorsun." Odağımı Baekhyun'dan kısa bir süreliğine ayırıp ayağımdaki topuklarla fıçıyı birkaç kere yokladım. Fıçının tam anlamıyla boş olduğunu belirten tok sesi duyduğumuzda Baekhyun göz kırpıp onu takip etmemi söyledi. Müziğin en yoğun hissedildiği yere giriş yaptığımızda masanın üzerinde kendinden geçmişcesine dans eden bir kızı atlatıp hoparlörün yan tarafında durduk. Baekhyun cebine göremediğim bir şeyler sıkıştırıp iki şişeyi çıkararak elime tutuşturdu ve bizi dar bir balkona çıkardı. Ahşap korkuluktan hızlıca atlayıp elimdeki biraları alarak çimenlerin üzerine koydu.
"Vay canına, beni buraya kadar taşıma olarak kullanman gözlerimi yaşarttı. Kadınlara incelik yapma olayını iyi kavramışsın."
"Hadi ama, atlama sırası sende. Yardım edeceğim, buraya gel ve sürprizimi gör." İçimdeki varlığını pek hissedemediğim atletik kişiliğim ve Baekhyun'un aktif atletik kişiliğiyle zorlanmadan ahşaptan kayarcasına indim. Evin arka tarafına dik gelen bir pencereye oturduğumuzda Baekhyun elini cebine attı.
"Tuhaf Japonca bir ismi var ancak bildiğin opioid. Herhangi bir sanatçı tıkanıklığındaysan bundan iyi bir çözüm yok." Başımı sallayıp Baekhyun'un elindeki kahverengi kağıt parçasını alarak dudaklarımın arasına aldım ve gülümsedim. Baekhyun gülümseyerek kırmızı renkli çakmağıyla bana yardımcı oldu. Vücuduma yayılan dopaminle beraber titrek bir nefes verdim ve Baekhyun'a geri uzattım.
"Tek gecelik ilişkim sayesinde uzun zamandır ilk defa bu kadar çok üretim yapıyorum ve o burada." Baekhyun gözlerini kısarak bana döndüğünde yavaşça alt dudağımı dişledim ve kendimi soğuk cama doğru yasladım. Baekhyun'un düşünceli suratı eğlendiğini belirten bir hale dönüştü ve dudaklarını aralayarak dumanın suratımı kaplamasına izin verdi.
"Sana ihtiyacının olan şeyin seks olduğunu söylediğimde bana küfretmiştin. Olan olduğuna göre en azında menopoza girmediğine emin olduk. Peki aradığımız kişi kim?" Elimle fazla dumanı uzaklaştırmaya çalışırken sorusuyla beraber bir şey söyleyebilmek için ağzımı açtım ve gözlerimi Baekhyun'dan ayırıp gökyüzüne çevirdim.
"Gördüğüm harika esmer ten ve çarpıcı bir gülümseme sonrasında beynimde adını saklayabileceğim bir alan kalmadı." Baekhyun benimle beraber koca bir kahkaha fırlatıp başını tahta çerçeveye yasladı. Vücuduma yayılmaya devam eden hormonların da etkisiyike gözlerim Baekhyun'un dilinin ucuyla hafifçe nemlendirdiği dudakların kahkalarıyla hareketlenen adem elmasına doğru kaydı. Irene ve Baekhyun gibi insanların doğuştan gelen, çekici bir auraları vardı. Vücudunuza onları öpmenizi istemenizi sağlamak için bir çeşit sinyal yolluyordu. Üstelik kafanız yeterince iyiyse vücudunuzdaki nemi hissetmemek elde değildi.
"Üzgünüm, tanrım, boş olduğunu zannediyordum." Arka bahçeden yansıyan ışık sebebiyle yüzünü göremediğim bir oğlan ellerini baldırlarına koyup soluklanmak için kendini bir anlığına durdurdu. Baekhyun elindekini söndürüp çatık kaşlarıyla köşeye doğru ilerlemeye başladı. Kendimi onlara doğru konsantre olmaya çalışırken kafamda çalan çan sesini durdurmak için iki elimle kafamı sabit tutmaya çalışıyordum.
"Dostum berbat durumdasın, kendini görebiliyor musun? Sana ilaç kullandığın sürece ağır içkilere yaklaşmamanı söylemiştim." Baekhyun çocuğun kafasını tutarken bu sefer de Baekhyun nedeniyle çocuğu görememiştim. "Şansım varken seni odana kitlemeliydim."
Kendimi öne doğru kaydırıp havada süzülen ayaklarımın yere değmesine izin verdim. Aramızdaki mesafe azaldıkça Baekhyun'un parmaklarını oğlanın boynuna bastırdığını görmüş, diğer elinin ise oğlanın saçları arasında durduğunu fark etmiştim. Esen bahar rüzgarıyla kafamı eğmiş ufak toz tanelerini gözlerimden ayırmak için başımı eğilmiş iken üzerime doğru gelen vücut parçasıyla kollarım öne doğru atıldı. Tanıdık kahverengi irislerle karşı karşıya geldiğimde afallayarak kollarımı gevşetme hatasında bulunmuştum. Ancak bel kavisimi kavrayan pürüzlü eliyle kolumu omuzlarının üstünden kaval kemiğiyle avuç içimi başbaşa getirecek şekilde tutmayı başarabilmiştim.
"Sabah öpücüğünü unuttun." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandığında karşımda soğuk terler döken 'ilham perim' yamuk gülümsemesiyle keyifli gözüküyordu. Nefesi çenemden kayarak boynuma ilerliyor, geçen her yerde karıncalanma hissi kendini gösteriyordu.
"Jongin ateş içindesin, biliyorsun değil mi? Bebeğim, eğlenceni bozduğumun farkındayım ancak bu salağı odasına götürmeliyiz. Rubeus Hagrid'in inanılmaz dersleri sayesinde anahtar bekçisi olmaya hak kazandım."
Kısa hikayeden 1000 kelimelik bölümlere geçmek gibi ilginçlikler yapsam da çok isime sindii.
Her türlü yorum, merak ve tahminlere açığım à bientôt balımlarr
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paint me a night || kaiseul
Fanficseulgi'nin dönem ödeviyle yeniden karşılaşması hayatını değiştiren ilk adımdı.