23ㅣportakalın kanlı ağıtı ve uykusuz gece

2.1K 237 143
                                    

[bir önceki bölümün devamıdır.]

Bomboş bir galaksi gibi hissetmemin nedeni neydi? O galaksideki siyah madde üzgünlüğümün yoğunluğuna eşitken içimde niye hiç yıldız yoktu peki?

Yatağıma uyumak için uzanalı neredeyse iki saat oluyordu. Bedenim beyaz yorganın içinde soğuktan büzüşmüş halde dururken gözlerim yatağımın üzerindeki aralık penceremdeydi. Karanlık gökyüzünde ne ay, ne de yıldızlar görünürken içeriye giren rüzgâr odamda dolanıyordu. Burnuma dolan toprak kokusu, kulaklarımın zar zor işittiği mutfaktaki duvar saatimin sesi, susuzluktan kurumuş ağzım ve yorgunluktan ağrıyan başım beni kontrol dışı bırakıyordu. Çok uykum vardı ama iki saattir olduğu gibi gözlerimi ne kadar kapatırsam kapatayım uyuyamıyordum.

Uyuyamamak, belki de depresyonun en ağır yan etkilerinden biriydi.

Ne kadar sürdü bilmiyorum, belki bir saat, belki de daha fazla bir süre yatağımda debelenmeye devam ettim. Annemi aramayı düşündüm ama gecenin üçünde açacağından emin değildim. Bu durumlar için aldığım uyku hapım geçen hafta bitmişti ve ben bugünkü randevumda reçete almayı unutmuştum.

Kalbim ağır ağır atarken sinirlerim alt üst olmuştu. Uyuyamıyordum. Gözlerimi ne kadar kapatsam, kafamı ne kadar boşaltsam olmuyordu işte.

Sinirden gözlerim dolarken hızlı hızlı nefesler almaya başladım ve ayağa kalktım. Kapkaranlık odada hızlı adımlarla turlarken titriyordum. Açtım, bedenim halsizlikten bayılacak gibiydi. Enerjim eksilerdeyken ve bacaklarım titreyip beni taşıyamazken kendimi yatağın kenarına bıraktım. On dakika öncesine kadar üşüyen bedenim şimdi birkaç adımla terlemişti.

Tekrar yatağa, bu sefer yorganın üzerine uzandım ve gözlerimi bitap bir halde yumdum.

Ne kadar geçti bilmiyorum ama uykuya dalamadım. Gözlerimi açıp penceremden gökyüzünü haraketsiz bir şekilde izlerken bir hücrem bile kıpırdamıyordu. Sadece derin nefesler alıyordum.

Depresyondan nefret ediyordum, uyuyamamak sinirlerimi bozuyordu. Nefret ediyordum, ne kadar çabalarsam çabalayım içimdeki gitmek bilmeyen gri bulutlardan. Her şeyden, bıkmıştım. Dayanamıyordum.

Niye uyuyamıyordum ki? Ne vardı? Niye?

Gözlerime yaşlar dolarken sinirle saçlarıma daldırdım ellerimi ve çekiştirdim. Odaya penceremden dolan ışık yavaş yavaş artarken gökyüzü de aynı yavaşlıkta açılıyordu.

Beklemeye devam ettim. Arada bir sinirlerim bozulduğu için yaşaran gözlerimle penceremi izlerken dopdoluydum. O kadar nefret ediyordum ki çığlık atmak istiyordum, boğazım yırtılana kadar bağırmak istiyordum.

Babam kalp krizinden öldüğünden, depresyon 17 yaşımda beni ele geçirdiğinden ve bu iki büyük olay hayatımı olumsuz yönde kontrol etmeye başladığından beri karanlıktaydım. Karanlığın içinde, belki de milyonlarca patlayan yıldızın arasında süzülüyordum. O patlayan yıldızların her biri ise benden kopan parçalarımdı. Umudum, mutluluğum, hayallerim, geleceğim, özgüvenim.

Yalnızca küçük bir yıldız duruyordu karanlığın en dibinde. Pek parlak değildi, büyük de sayılmazdı ama vardı işte, oralarda bir yerlerde. Patlamaya başlamayan tek yıldız oydu, o da yaşamımdı. Hayatta olmak, nefes alabilmek. Benden geriye sağlam bir tek o kalmıştı.

Orange's Test With GalaxyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin