İçilemeyen Kahve

24 1 4
                                    

  Evet yeni bir bölümle neredeyse sabahın altısında karşınızdayım. Hikayemi okumanız ve beğenmeniz benim için gerçekten çok önemli çünkü yazmayı çok seviyorum ve gerçekten bu hikayeye bağlandım yarıda bırakmak istemiyorum. Hepinize iyi okumalar! Ayrıca okuyan herkese teşekkür ederim.

________________________________________________________________________

  Özgür koca gece kulübünün ortasında dururken elini sıkıntıyla saçlarına götürdü.  Bu hareketi bile içerideki kızların kalp atışlarını hızlandırmaya yetiyor gibi duruyordu. Derin bir nefes alıp kendine bir içki almak için bara yaklaştı. Bu kalabalığa, ilgiye tahammül etmesinin tek yolu buydu.  Kendine bir votka alıp bar taburesine yerleştiğinde ona yanaşmak için fırsat kollayan kızları fark edebiliyordu. Umursamayı bırakmıştı. Bırakmıştı da yine de bu durumun az da olsa midesini bulandırmasına engel olamıyordu. Votkasını kafasına dikip yenisini istediği sırada burnuna dolan ağır bir parfüm kokusuyla ister istemez suratını buruşturdu. Kafasını hafifçe çevirip gelen kadını süzdü. Kendinden en az beş yaş büyük gibi duran, vücudunu rahatça sergileyen bir elbise giymiş kadını görünce kararsızca baktı. Bu gece kendini bir süs budalasıyla uğraşacak kadar keyifli hissetmiyordu. Sonunda ilgisiz kalmanın daha iyi olacağına karar verip barmenin önüne bıraktığı içkisine odaklandı.

“Beni yeterince iyi bulmadın mı yoksa?” Sitemle söylenmiş cümleleri duyduğunda sıkıntıyla tekrar arkasını döndü.

“Bugün canım kimseyle uğraşmak istemiyor güzelim.” Bu bas git demenin kibar yoluydu. Ya da seni vaktimi harcayacak kadar çekici bulmadım demenin. Kadın da bunu biliyor olmalıydı ama umurunda gibi gözükmüyordu.

“Sen uğraşmak istemiyorsan ben seninle uğraşabilirim.” Deyip ellerini yakalarına götüren kadının ellerini üzerinden atıp bıkkınlıkla yerinden kalktı. İçkilerinin parasını bırakıp kendini kasvetli ortamdan dışarı attı. Derin bir nefes alıp içki ve sigara kokusu almamanın keyfini sürdü. Buralara ait değildi, bu kadar ilgiye, onunla beraber olmak için devamlı uğraşan kadınlara ait değildi. Hayatında tek ait olduğu yer sahneydi. Tek kendi olabildiği anlar şarkı söylediği anlardı. Bir taksiye atlayıp evini tarif etti.   

   Aslında eve gitmek istemiyordu. Tek istediği bir süre her şeyden uzaklaşabilmekti. Yine de kendine verdiği bir söz vardı. Ne pahasına olursa olsun yükselebildiği kadar yükselmeliydi. Taksi evin önünde durduğunda yazan para ve biraz da bahşiş bırakıp kendini dışarıya attı. Ayakları evin kapısına yaklaşırken kendini hapishanesine dönen bir mahkum gibi hissediyordu. Saatin geç olduğunu fark edip anahtarını çıkarttı. Kapı hafif bir tıkırtıyla açıldığında içeri girdi. Gördüğü hafif karartıyla ışıkları açtı. Yeni asistan elinde bir kupayla oturuyordu ve irkilmiş duruyordu.

“Kahve mi o?” diye sorduğunda kızın şaşkınlıkla açılan gözlerine aldırmadan bir koltuğa kuruldu. Kız kafasıyla onaylarken üzerindeki ceketi çıkartıp düzgünce yanına bıraktı.

“Bana da var mı yoksa sadece o kadar mı yaptın?”  Kızın açılıp kapanan ağzına gülmemek için kendini zor tuttu. Kız hala şaşkınlığını atamamış gibi geliyordu.

“Va-var kahvenizi nasıl içersiniz?”

 ___________________________________________________________________

  Okuduğum kitaptan başımı kaldırıp saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmiş olduğunu görünce derin bir iç çektim. Uyuyamıyordum! Bu odaya alışık değildim, yerimi yadırgıyordum. Günlüğümü açıp bir şeyler karalamaya başladım. Günlük benim çocukluktan kalma bir alışkanlığımdı. Bazen hislerimi anlatan şarkı sözleri bazen birkaç resim karalama bazen içimi dökme işleri için kullandığım günlüğüm benim vazgeçilmez bir parçamda. Nereye gidersem gideyim daima yanımda götürürdüm. Babam komaya girdiğinden beri defterimle daha fazla bütünleşir olmuştum. Tek içimi dökebildiğim şey oydu zira. Sonunda yapacağım hiçbir şeyin kalmadığını fark ederek odadan çıkıp mutfağa indim.

  Kahve iyi gelecekti…. Hep gelirdi. Kahve içip sessizce düşünmek şu an o kadar cazip gelmişti ki kahveyi hemen hazırlamaya başlamıştım.  Patronum olan Özgür Bey çoktan gece hayatına aktığı için evde rahatça dolaşabiliyordum. Sahi eve dönmeyecek miydi? Omzumu silkip kendime kupa aramaya başladım. Bana neydi ki onun gece hayatından? Ben sadece Tarık Amca  yanından ayrılmamamı tembih ettiği için düşünüyordum. Sonuçta bu benim işimdi. Evet Derin kendini kandırmaya devam et diyen iç sesimi bastırıp hızlıca kahvemi kupama döküp salona geçtim. Koltuğa oturup ayaklarımı karnıma çektim ve dışarıyı izlemeye başladım.

     Aniden ışıklar açıldığında yerimden sıçrayıp arkamı döndüm. Özgür Bey’le karşılaştığımda kendimi suç işlerken yakalanmış küçük çocuklar gibi hissetmiştim. Acaba kızmış mıydı beni ayak altında gördüğüne? Bakışlarında kızıp kızmadığını anlamaya çalıştım.

“Kahve mi o?” diye sorduğunda şaşkınlıkla ona baktım. Kızmış gibi durmuyordu. Cevap vermek için ağzımı açtığımda ne diyeceğime emin olmayarak geri kapattım. Karşısındayken basit bir soruya bile cevap verememek kendimi aciz hissettiriyordu. Onunla geçirdiğim bir dakika koca bir gün gibi geliyordu.

Başımla onayladığımda yanımdaki koltuğa iyice kurulmuştu bile. “Bana da var mı yoksa sadece o kadar mı yaptın?” 

“Va-var kahvenizi  nasıl içersiniz?” Aman Allah’ım bir de kekelemiş miydim? Bir de üzerime beni büyülüyorsun yazan bir tişört giysem tam olacaktı.

“Sütsüz ve şekersiz istiyorum.” Dediğinde istemsizce suratımı buruşturdum.

“Ama acı olur o.” İsyan edercesine söylediğim sözlere yamuk bir gülüşle karşılık verip ayaklarını koltuğa uzattığında kabullenip mutfağa kahve yapmaya gittim. Suyun kaynamasını beklerken kupayı çıkartıp içine biraz kahve döktüm.

  Ne güzel sesi vardı öyle… İnsana huzur veriyordu. Anlaşılan bugün kendine geceyi sonlandıracak bir kız bulamamıştı. Bunu düşünmek içimi rahatlatıyordu. Kattledan gelen tık sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp suyu kupaya boşalttım. Kahveyi iyice karıştırıp salona geri döndüm.

“İşte zehir gibi kahveniz.” Diye yanına ilerlediğim sırada gördüğüm manzarayla duraksadım. Özgür Bey kafasını koltuğun kenarına yaslamış derin bir uykuya dalmıştı bile. Elimde kahveyle ne yapacağımı bilemez halde bir süre duraksadıktan sonra kupayı sehpaya bırakıp kendi kupamı aldım ve tekrar tekli koltuğa kuruldum.

   Uyurken o asabi hallerinden eser kalmıyordu hatta çoğu insanda olmayan o masumluğun izlerini suratında görebiliyordum. Kaşlarını çatmış gergin hali uyurken bile rahat olamadığının göstergesiydi. İçimdeki çatık kaşlarını parmağımla düzeltme isteğini bastırmaya çalıştım. Onu bu kadar huzursuz hissettiren şeyi deli gibi merak ediyordum. Herkesin kendini beğenmiş, asi, umursamaz, baş belası gibi birçok sözle tanımladığı büyük star Özgür uyurken herkes kadar savunmasız birine dönüşmüştü.  Gözlerimle gördüğüm bu değişim beni ister istemez büyülüyordu. Kahvemin son yudumunu da içerken aceleyle yerimden kalktım. Burada daha fazla kalırsam Özgür Ateş’in çekim alanının en ön safhalarında bulunacaktım. Tam odama dönecekken onun huzursuzca mırıldanmalarıyla geri döndüm. Rahat gibi durmuyordu. Bir yastık getirmenin zararı olmazdı. 

  Odasına doğru ilerlerken kararsızlıkla olduğum yerde kaldım. Odasına girdiğim için bana kızma ihtimali yüksekti. Yardım ettiğim için kovulmak gibi bir niyetim yoktu. Kendi odama ilerleyip yataktaki yastıklardan birini aldım. Dolabı uzun süre karıştırmam sonucu dipte bulduğum bir örtüyü de alıp sessiz adımlarla aşağı indim.

   Hala derin bir şekilde uyuyan Özgür Bey’i görünce rahatladım. Örtüyü zar zor açıp üzerini iyice örttüğümde başını nasıl kaldıracağımı düşünmeye başladım. Tedirgince başını kaldırıp altına yastığı koymaya çalışırken bileğimi sıkıca tutan eliyle kalp atışlarım son hızla artmaya başlamıştı. Gelecek azarı engellemek için ağzımı açarken ağzından çıkan cümleyle olduğum yere çivilendim.

“Gitme Başak, lütfen.”

    Kafasını yastığa bırakıp hızla odama dönerken söylediği kelimeler beynimde dönmeye devam ediyordu. Başak kimdi?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 24, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalbin MelodisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin