soğuk bir havada yine lanet olası telefonumun internetimin düzelmesi için çabalıyordum. zengin ve orta bütçeli bir aile olmadığım için zar zor internet alıyordum. binlerce deneme sonrası sonucunda sonunda pes ettim ve karnım aç olduğu için yiyecek bir şeyler aramaya başladım. sonuç bulamamıştım. bu yüzden bir kitap alıp camın önüne oturdum. hava iyice soğumuş çok hızlı bir şekilde yağmur yağıyordu. bense dışarıyı izliyordum. dışarısı tehlikelerle dolu bir yerdi. ve dışarısından nefret ederdim. dışarıya ayda iki kez çıkardım o da ihtiyaçlarım için falan işte. yada nefes almak için ama çok sürmezdi işimi halleder halletmez eve geri dönerdim. arkadaşım yoktu. olmasını da istemiyordum.
saat 12:20 olmuştu ve karnım iyice acıkmıştı oflayarak elime telefonumu alıp bir pizza söylemeye karar verdim. tahmin edin ne oldu? pizzacı bu saate açık değildi. çok güzel aç kalmıştım. ve dışarıya çıkıp 7/24 açık bir pizzacı bulmam gerekiyordu. üzerime bir kapüşonlu altımada bir kot pantolon giyip dışarıya çıktım. sokakta dolaşmaya başladım saat geçti ve yağmur yağıyordu bu yüzden kimseyle karşılaşmayacaktım. evim dediğim trenden çıktım ve adımı attım rüzgardan dolayı önüme bir kağıt parçası düştü eğilerek kağıdı aldım. üzerinde yazanları sesli bir şekilde okudum. ve sanırım şanslıyım. hemen trene koşup pizzacıyı aradım. ucuz bir pizza söyledim ve gelmesini bekledim. biraz geç kalmıştı bunu dert etmeyerek kapıyı açtım ve pizzayı elinden hızlıca aldım. parasını uzattım.
-parasını almayacağım efendim.
gözlerine bakmak istiyordum merak etmiştim ama başı eğik olduğu için göremiyordum.
-geç getirdiğim için özür dilerim bir daha olmayacak.
oğlanın saçlarına bakıyordum rengi çok değişikti. mavi gökyüzü gibi.
-sizinki de portakal gibi. ( no fesat ıopgpg )
-ha?
benim bu halime gülmüştü.
-hiç.
dedi ve gülümsedi daha sonra arkasını dönüp gitti. ne demek istediğini anlayamamıştım. yoksa sapık mıydı? yok canım daha neler yani. pizzamı alıp oturma odama geçtim ve televizyonu açtım. sadece haberler vardı. mutsuz bir ifadeyle evde gezinmeye ve gezinirkende pizzamı yeme başladım. bu gün biraz serseri bir kız olup dışarıya çıkıp ortalığı dağıtacaktım. bunun için gerekli olan sprey boyalarını aldım ve çantama doldurdum. trenden hızlıca çıkıp sokağa koşmaya başladım bir duvarın önünde durdum ve duvara bir şeyler karalamaya başladım. karalamaktan sıkılınca bir uçurumun kenarına oturdum. biraz şehri izledikten sonra insanlardan ve kendimden nefret ettiğimi bağırarak söylemeye başladım. birkaç bağırmadan sonra sessizce ağlayan bir erkek fark ettim. sessizce ağlıyordu ama nefesi duyuluyordu buda onun ağladığını açığa çıkarıyordu. nefeslerin sahibini aradım. bulamayınca ayağa kalkıp ağaçların arasına bakınmaya başladım. ama bulamadım ve her zaman yaptığım gibi pes ettim. ağlama sesleri şiddetlenince sesi takip ettim bu koca ağaçtan geliyordu bu ağlama. ağacın içinde birisi mi vardı. ne saçmalıyorum ben.
-yukarıdayım seni aptal.
bu ses tanıdık geliyordu. kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda gökyüzü saçlı çocuğu görmeyi planlamamıştım.
-neden ağlıyorsun?
oğlan bir an duraksadı. göz yaşlarını eliyle sildi ve yüzüne şirin gülümsemesini yerine yerleştirdi.
-rahatlatıyor beni.
-nasıl yani ağlama nedenin yok mu?
-yok.
ne kadar garip bir çocuktu. bir süre çocukla bakıştıktan sonra yanına çıkmaya karar verdim ve ağaca tırmanmaya çalıştım. ilk denememde başaramadım bu yüzden ilk dememden farklı bir yöntemle ağaca tırmandım ve yanına oturdum. çocuk bana baktı bir süre. bende ona baktım gözleri çok güzeldi. parlaktı ve saçları çok güzel görünüyordu. ve suratı çok yakışıklıydı.
-hiç arkadaşın var mı?
-yok ve olmadı.
bana baktı. şaşırmışa benzemiyordu.
-neden?
-insanlardan nefret ediyorum. kendimde nefret ediyorum çünkü acımasızın teki ve bencil insanlarız ayrıca çok paragözüz.
anlamsızca güldü. gülüşüne karşılık bende güldüm ve o gün boyunca bolca sohbet ettik.
