(NSFW uyarısı. Lütfen buna göre okuyun arkadaşlar. Oldukça açık saçık bir muhabbet söz konusu.)
Gryffindor ortak salonu o kadar sessizdi ki, Harry elindeki kitabın sayfasını çevirmekte tereddüt etti. Okuyor olduğundan da değildi gerçi, sadece meşgul görünmenin onun yararına olduğunu fark etmişti. Böylelikle istemediği bir konuşmayı engelleyebiliyordu, ki görünüşe göre onunla kim konuşsa o konuşma er ya da geç kavgaya dönüyordu. Eskiden yakın arkadaşları olarak gördüğü Dean ve Seamus bile ona öyle soğuk davranıyordu ki, onlarla aynı odada olmak bile bitmek tükenmez bir karın ağrısıydı sanki. Kısaca, işlerin daha iyi gittiği olmuştu.Bir eliyle kuzguni saçlarını karıştırdı. Tabii ki her zaman olduğu gibi saçları ümitsiz vakaydı. Asla düzelmeyeceklerdi, ne kadar taramaya çalışırsa çalışsın. Yaşıtlarına göre kısaydı üstelik, hatta sıska olduğu için minyon tipli bile denebilirdi. Zümrüt yeşili gözleri yuvarlak ince çerçeveli gözlüğün arkasında durduğu için pek belli olmazdı. Genelde temizlemeyi unuturdu zaten.
İnce ve kemikli yüzündeki en ilgi çekici detay, büyük ihtimalle alnındaki şimşek biçimli yara iziydi.
Bu yara izi, onu farklı yapan şeydi. Adını tüm büyücü dünyasının bilmesinin asıl sebebiydi. Harry James Potter, Lord Voldemort'un ortadan kaybolmamasının esas sebebiydi.
Ve kimse ona inanmasada, o geri dönmüştü.
Kendini anlatmaya çalışmaktan vazgeçmişti. Gördüğü şeyi biliyordu. Cedric Diggory'nin neden öldüğünü biliyordu. Yara izi öyle sızlıyordu ki, mantıklı düşünme yetisini kaybetmeye başlamıştı. Üzerinden sinirini bir türlü atamıyordu.
Üstelik şimdi profesör Dumbledore bile onunla konuşmuyordu. Nedenini bilmiyordu, ama duruşmadan sonra yaşlı adamla ne zaman konuşmaya çalışsa sözleri boğazına takılmış, ve Albus Dumbledore ona hiç fırsat vermeden yürüyüp gitmişti. Yaşına rağmen oldukça çevik adımlarla hem de.
"Harry?"
Yumuşak ses onu düşüncelerinden çekip uzaklaştırmıştı. Kafasını kitaptan kaldırınca karşısında en iyi arkadaşlarından birini, Hermione Granger'ı gördü. Kız ona yüzünde öyle büyük bir endişe ifadesiyle bakıyordu ki, neredeyse kalkıp gidesi gelmişti.
"Şey, kahvaltıya gelmeyince sen- bilirsin Ron ve ben merak ettik."
"Aç değildim," diye kestirip attı Harry. "Merak edilecek bir şey yoktu."
Hermione ihtiyatlı bir hareketle koltukta Harry'nin yanına oturdu.
"Harry- sen iyi misin?"
Harry derin bir nefes aldı.
"İyiyim, gerçekten," diye mırıldandı monoton bir sesle. "Sadece Dumbledore konusunda-"
Hermione hızlıca başını iki yana salladı. "Büyük ihtimalle oldukça meşgul, yani onu bilirsin.."
Bir süre sessiz kaldılar.
"Evet, büyük ihtimalle," dedi Harry ayaklanırken. "Biraz yürüyüş yapmak istiyorum."
"Harry.."
Ama genç adam arkadaşının sözünü bitirmesini beklemeden ortak salondan çıkıp gitmişti. Arkadaşlarıyla konuşmak giderek daha zor hale geliyordu. Özellikle Hermione'yle. Yüzündeki o ifadeyi ne zaman görse kalkıp gidesi geliyordu, tıpkı az önce yaptığı gibi.
Kendini dışarıya atmak düşündüğünden de iyi gelmişti, en azından belirli bir şekilde davranmak zorunda değildi. Tek istediği, Hermione ve Ron'a düzgünce kendini anlatabilmekti. Ancak şu durumda bu imkansız gibiydi.
YOU ARE READING
Bittersweet Love // drarry
FanfictionKimsenin ona inanmayacağını bilse Harry büyük ihtimalle mezarlıkta gördüğü şeylerin konusunu açmazdı bile. Ama şimdi, herkes onun yalan söylediğini düşünmüyormuş gibi.. Bir de üstüne en yakın arkadaşlarıyla kavga etmesi? Ayrıca ortada kesin bir prob...