Saçları beyaz yastığının üzerinde dağılmış, kolları ise bir başka yastığa sıkıca sarmalanmıştı, göğsü düzgün nefes alışverişleriyle kalkıp iniyordu. Yorgunluğu, hiç tanımayan bir kişi tarafından bile farkedilebilirdi. Günlerdir uyumamıştı ve sabaha karşı iki arkadaşının zoruyla yatağına kıvrılmıştı, birkaç saate uyandırmaları şartıyla.
Tabii ki, birkaç saate uyandırmamışlardı.
Saat akşamüstü 5'ti, gün ağarıyordu. Dairenin camlarından içeriye dolan turuncumsu kızıllık salonu değişik bir havaya sokmuştu.
Min Yoongi ve Park Jimin ikili koltukta oturmuşlar, küçük olan başını büyüğünün omzunda dinlendiriyordu. Büyüğün bakışları diğer koltukta yatan bedeni incelerken Kim Taehyung'un günlerdir bu konuda ağzını açmadığını hatırlamak içinden bir sinir dalgasının geçmesine neden oluyordu.
Kim Taehyung sadece o yatan bedenle ilgileniyor, ilaçlarını düzgün aldığından emin oluyor ve susuyordu.
En iyi arkadaşları bakmadığında ise, ağlıyordu.
İçi dolup taşıyordu, bir şeyleri saklamak ve tüm yaşananların yoğunluğu gözler önünde çökmesine neden oluyordu. Gözlerinin önünde koyu halkalar oluşmuş, ne yese çıkarır hale gelmişti; güzel yüzü süzülmüştü.
Jimin'in derin nefes alışverişlerini duyduğunda gözlerini o bedenden çekebilmişti Yoongi. Sevgilisini koltuğa uzandırmış kenardaki battaniyelerden birisiyle üstünü örtmüştü. Camın önüne ilerleyerek saçlarını karıştırmış ince parmaklarıyla başının iki tarafını bastırarak ovmuştu.
Eve sessizlik hakimdi.
Ne kadar süre sokakları, gökyüzünün rengini inceledi bilmiyordu; ama duyduğu kıpırdanma ile başını hemen arkasına çevirmişti.
Jeongguk uyanmış ve yattığı koltukta doğrulmaya çalışıyordu. Yüzündeki ezikler mor renginden sarımsı yeşilimsi bir tona geçmeye başlamıştı, üzerinde Taehyung'un sade siyah bir tişörtü vardı; saçları dağınık ve geçen iki gün de sürekli terlediği için kabarmıştı. Anlamsız bakışları ile etrafı incelerken üzerinde hissettiği bakışların sahibine dönmüştü.
Min Yoongi şüphe dolu bakışlarıyla genç adamı izlerken günler önce sokakta ölü gibi yatan bedeni anımsamıştı. İkili sessizce bakışırken Jungkook ağzının iyice kuruduğunu hissetmişti, titreyen ellerini Taehyung'un onun için sehpaya bıraktığı su dolu bardağa uzatmıştı. Vücudu bu hareketi yüzünden acıyla kasılırken umursamamaya çalışmış, dudaklarını su ile buluşturmuştu.
Günlerdir yarı baygın bir şekilde yatıyordu; Taehyung'un ona ilaç içirişlerini veya arada duyduğu sessiz iç çekişlerini, ağlayışlarını hayal gibi anımsıyordu. Uzun parmaklarını elinin üstünde hissettiğine çok emindi, Taehyung ondan nefret etmiyor muydu? Nasıl dokunabilmişti ona, tiksinmiyor muydu genç adamdan?
Bardağı beceriksizce sehpaya bırakmış ve bakışlarını yan koltuğunda uyuyan Jimin'e çevirmişti.
Taehyung neredeydi? Gitmiş miydi?
Bakışlarını salonun her yerinde gezdirmiş, sorusuna bir cevap bulamayınca üstündeki ince örtüyü kenara ittirmişti. Bacaklarını koltuktan indirerek ayaklarını yerle buluşturduğunda karnının kasıldığını hissetmişti.
Vücudunun her yerinde morluklar, ezikler olduğunu az çok tahmin edebiliyordu ama bu daha çok..bıçak yarası gibi hissettirmişti.
Tişörtünü kaldırarak beyaz sargı bezi ile kapatılmış bölgeye baktığında, aklına son gelişinde Taehyung'a anlattığı hikaye gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
truth | taekook
Fanfictiontaehyung'un jungkook'a karşı hisleri; jungkook'un ise sırrı vardı. taekook au. yan ship, yoonmin. mini fic.