0110010101101110

204 28 57
                                    

" "Seninle geleceğim," diye yanıtladı, "ama bunu Fransız tarzında yapamayız, beraber Madam Verdurin'e hoşça kal demeden olmaz." "

Gözlerimi harflerin üzerinde gezdirerek, neredeyse üç aydır elimde olan ancak aklımı meşgul eden birkaç şey —hepsi de aynı kişiyle alakalıydı— yüzünden günde en fazla bir sayfa ilerleyebildiğim Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde kitabını okuyordum. Kafamdaki düşünceler hep başka şeyler ile ilişkili olduğundan aynı satırları bazen beş kere okuduğum bile oluyordu, '...Fransız tarzında yapamayız...' gözlerimi kırpıştırarak kendimi bir sonraki cümleyi okumaya zorluyordum ancak zaten fazlasıyla dolu olan beynim ilerisini almayacakmış gibi inatla anlamayı reddediyor, kitaptaki sözcükler sanki bilmediğim bir dilde yazılmış gibi hissettiriyordu bana; bakıyordum ama anlayamıyordum.

Kitap okumak için oluşturduğum sessiz ortamın da bölünmesiyle, zaten anlamak için çaba sarf etmeme rağmen beynimi allak bullak eden kelimeler yüzünden başından kalkmaya hazır olduğum ve bunun için uygun anı kolladığım kitabı içine kaldığım yeri belli edecek küçük bir kağıt parçası koyduktan sonra kapattım. Telefonum çalıyordu ve arayan kişinin kim olduğunu hissetmişim gibi o an aklıma Denki geldi, ekranda da onun adını görmemle tahminimde yanılmadığımı anladım.

Telefonu açmıştım ancak ağzımı açamamıştım, buna izin vermemişti; telefonun diğer tarafından çığlık sesleri duymamla sağır olmamak için yavaşça elimdeki aleti kulağımdan uzaklaştırdım, çığlıkların sona erdiğine ve benim de bir kulağım olduğunu fark edip normal konuşmaya başladığına kanaat getirdikten sonra telefon tekrar olması gereken yere döndü. "Bağırarak söylediğin hiçbir şeyi kulak sağlığımın daha önemli olduğunu düşünerek dinlemedim kanka."

"Kulak sağlığından daha önemli şeyler söylediğime yemin edebilirim!" sesi yine olması gereken desibeli aşmıştı, ancak telefonu ilk açtığımdaki çığlıklarıyla karşılaştırıldığında fısıltı gibi kalırdı. "BAKUGOU DÖNMÜŞ VE JIROU İLE İLK RANDEVUM MUHTEŞEMDİ!"

"Ne?" dedim, sesimin nasıl çıktığını bilmiyordum çünkü kulaklarım uğuldamaya başlamıştı ve bunun sebebinin Denki'nin çığlıkları olmadığına emindim. Telefonda birkaç şey daha söylediğini algılıyor, ancak beynimde bu kelimeleri birleştiremediğim için bana dediklerinden tek bir şey bile anlayamıyordum.

"Kirishima? Nasıl tüm söylediklerimi sessizce dinleyebilirsin? Bir şey mi oldu?"

"Yok, yok, şaşkınım sadece," desem de bedenimdeki her hücreme hakim olan tek duygu korkuydu ve damarlarımdaki adrenalin miktarının arttığını hissediyordum, telefonu tutan elim terlemişti. Vucüdumu hareket ettirmek için inanılmaz bir istek duymaya başladığımda oturduğum sandalyeden kalkıp odamın içinde ileri geri adımlar atmaya başladım. "Nerden biliyorsun? Seni mi aradı?"

"Bu söylediklerine inanıyor musun sen de?" Denki'nin bıkkın ses tonu, beni biraz daha kendime getirmişti. Bilmiyordu ve bilmesinin de tek yolu vardı, ben. Eğer şimdi kendimi tutamayıp bir açık verirsem, yaşamımın eskisi gibi sürmesini sağlayamazsam her şey mahvolabilirdi sadece. "Bakugou öyle bir nezaket gösterir mi? Onu sahilde gördüğümü söyledim, hani şu kafeden sola dönünce çok yakın olan sahil var ya. Jirou ile çıkmaya başladıktan sonraki ilk randevumuzda, tekrar ediyorum İLK randevumuz, erkenden balık tutmaya gitmiştik, bankta oturuyordu ve inanılmaz sakin görünüyordu, kaşları ilk defa gözlerinden bu kadar uzaktı."

"Belki de deniz onu sakinleştiriyordur," ağzımdan istemsizce çıkan sözler, beni yine o güne, bildiğim Bakugou ile geçirdiğim son saatleri içinde tutan o güne götürmüştü. O gün ona neden orada olduğunu soramamıştım belki de ancak şu an Denki'ye söylediğim akla yatkın bir nedendi.

French Exit // KiribakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin