Wonder why

2.2K 143 82
                                    

"Taehyung! Çabuk getir arabadan eşyaları!"

Annem başımda durmuş, eliyle kolumu dürtürüyordu. "Mmm, anne ya! 5 dakika daha, lütfen."

Annem ise iyice sinirlenip "Taehyung dedim! Derhal getir dediklerimi! Saat 12 olmuş, hala uyuyorsun!" diye bağırdı. 

Odadan çıkmasını fırsat bilerek yeniden yorganı üstüme çektim. Gece uyuyamamıştım yine. Gözlerim deli gibi batıyordu, açamıyordum bile.

Annemin "Taehyung, bilgisayarının 1 ay boyu alınmasını istemiyorsan o yataktan çık!" diye gürlegen sesini duyduğum anda fırladım. 

Üzerime veya saçlarıma bile bakmadan -yüzümü bile yıkamamıştım- sandaletlerimi giyip arabanın anahtarlarıyla birlikte asansöre bindim.

Annemin sesi kulaklarımda çınlıyordu, 1 ay boyu bilgisayarsız yani oyunsuz yaşayamazdım. Asla!

Gözlerimi kısıp asansörün kapısını açarak yürümeye başladım. Sabahın köründe birkaç valiz ve birkaç şişe su için beni yatağımdan mahrum ediyordu cani kadın! Evet, 12 benim için sabahın körü sayılıyordu.

Bu binaya yeni taşınmıştık, aslında 1 hafta oluyordu ama yine de odamda yatağım ve uyduruk bir masadan başka bir şey yoktu.

Hala kıstığım gözlerim yüzünden önümü bile göremiyordum. Eşyalarımın bir haftadır arabada ne işi vardı?

Ah, uzun hikaye...

Böyle şeyler düşünerek ağlamak, ve olanları hatırlamak benim felsefem değildi. Benim tek bir felsefem vardı, o da oyun oynamak!

Kıyafetlerim yerine oyun konsollarımı veya CD'lerimi almıştım odama. Eh, annemde haklıydı bir yerde. Oyunlarla kafamı bozmuştum.

Sonunda yarı baygın bir şekilde arabaya ulaşıp, bagajındaki 3 valizi ve 2 koca su dolu bidonu dışarı çıkardım.

Tanrım! Hepsini tek başıma taşımamın mümkünatı yoktu ama tekrar bu kadar yolu katetmek demek yatağıma daha geç ulaşacağım demek oluyordu.

"Hadi be Taehyung!" diye mırıldandım kendi kendime. "Yaparsın!"

3 valizi sağ, su dolu bidonları da sol elime alıp zar zor arabayı kitleyip binanın girişine ulaştım.

Eski evimizin kilidi bile yoktu, kapıyı itiyordunuz ve kolayca giriyordunuz içeri. Burada 2 adet kapı olması yetmezmiş gibi birde kilit vardı!

İlk kapıdan bin bir güçlükle -sırtımla iterek-  girsem de ikinci kapının kilidini açmak için sol elimdeki bidonları bıraktım. 

Ve içeri girip valizleri kapının ardına bıraktım. O sırada dışarıdan gelen birinin kaşarını çatmış beni izlediğini gördüm.

Yanında da küçük bir kız vardı? Bir dakika onun kız olup olmadığından emin olamadım şuan. Saçları olağanüstü kısaydı ve ultra kızgın bir bakış atıyordu bana. En azından kızlar kibar oluyor diye biliyordum.

Çocuk kaşlarını eski haline sokar sokmaz sırıtmaya başladı. Öyle ki çok komikmiş gibi kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Komik olan bir şey mi vardı? Ben mi göremiyordum?

Ona karşılık kaşlarımı kaldırdım. Bu benim 'Ne bakıyorsun' bakışımdı.

Kız(?) abisi olduğunu düşündüğüm şahısın elinden tutup anlamadığım bir şeyler söyledi.  Arkamı dönmüş valizleri asansöre götürecekken, aklıma bıraktığım bidonlar geldi.

Kapıyı tekrar açmış bidonlara uzanmıştım ki büyük olan çocukla kafalarımız çarpıştı! Ha, birde bu eksikti. Benden önce davranıp tek eliyle bidonları kavramıştı yine de. İkisi de 10 kiloluktu, ben bile taşırken kolumun sızladığını hissetmiştim. Ama o rahatça ilerleyip, bidonları valizlerin olduğu yere bıraktı. Ve, bunları yaparken gözlerini benden çekmemiş, o sırıtması yüzünden bir saniyeliğine olsun silinmemişti.

Find Our Way 🍷 TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin