Seungmin kaldırımda oturmuş eve bakıyordu.
Kim bilir, belki Hyunjin o evde ona mesaj atıyordu.
Belki ümidini kesmiş oyun konsolunda oyun oynuyordu.
Belki başka biriyle mesajlaşıyordu.
Ya da en basitinden uyuyordu.
Ne yaptığını bilmiyordu.
Tahmin yürüttüğü hiçbir şeyi yapmıyor olabilirdi.
Doğru kararı verdiğini düşünmüyordu.
Ama pişman da değildi.
Kendisiyle konuştuğu süre boyunca sanki ona da bir parça hüzün vermişti.
Bu histen asla kurtulamamıştı, bu yüzden ilk fırsatta buna son vermek istemişti.
Onunla konuşmayı tamamen kesmiş ve telefonunu kapatıp eve bırakmıştı, ama içi neden hâlâ rahat değildi?
Delicesine Hyunjin'le konuşmak istiyordu.
İçindeki her şeyi ona dökmek istiyordu.
İlk kez içindekileri ona söylediğinde feci rahatlamıştı.
Belki de aynı şeyi yaparsa geçerdi içindeki sıkıntı?
Anne ve babasının öldüğünü biliyordu, kafasını başka şeylere yormaya çalışıyordu.
Ancak her başka bir konuya geçişinde ne oluyorsa, en sonunda kendini Hyunjin'i düşünürken buluyordu.
Bir hafta konuşmamak bile ona eziyet çektirmişti, buna nasıl devam edecekti?
Aslında zihninin ardında onun en çok meraklanmasına neden olan, Hyunjin'in kendisi hakkında ne düşündüydü.
Mesela Hyunjin, Seungmin'i özlemiş miydi?
Ona kırılmış veya kızmış mıydı?
Yoksa eskisi gibi saf bir sevgiyle ona duygular beslemeye devam ediyor muydu?
Gerçi bundan da emin değildi.
Her sözünü alayla karışık söylediğinden, kendisini ciddi anlamda seviyor mu onda bile emin olamıyordu.
Hyunjin'e duygular besleyip beslemediğini de bilmiyordu.
Her saniye onunla konuşma isteği artıyordu.
Eğer biraz daha orada kalırsa oraya gideceğini düşündü ve ayağa kalkıp arkasını döndü.
Tabi döndüğü gibi ona bakan Hyunjin'i görmeyi beklemiyordu.
“Seungmin-ah?” diye mırıldandı Hyunjin. Transa geçmiş gibi gözüküyordu.
Seungmin ne diyeceğini bilemedi.
İçinden bir ses koşup ona sarılmasını söylüyordu, ama hayır, iç sesini sevmiyordu.
Öylece Hyunjin'e bakmaya devam ederken, Hyunjin ona doğru bir adım attı.
Aklından geçeni onun yapacağını sanarak o da ona bir adım attı ve sarılmak için onun hamlesini bekledi.
Ama beklediği gibi olmadı.
Hyunjin onu kolundan sertçe itti.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen, aptal! Ne kadar korktum haberin var mı? Bana bir şey söylemeden nasıl gidersin, Seungmin? Beni hiç mi düşünmedin?”
Seungmin yine bütün kelime dağarcığı silinmiş gibi bekledi.
Bu durumda ne söylenir bilmiyordu.
Sadece Hyunjin'in dolan gözlerine bakıyordu.
Hyunjin gözlerini bir an kaçırdı ve tekrar ona çevirdi.
“Ne yapmak istedin?” diye sorduktan sonra ona doğru bir adım daha attı.
“Seungmin-ah, ne kadar denedim haberin var mı? Telefonlarıma çıkmıyordun, mesajlarıma cevap vermiyordun. Evde değildin, teyzen bile nerede olduğunu bilmiyordu. Felixlerden ve tanıdığım diğer herkesten seni bulmak için yardım istedim. Sana ulaşan olmadı. Bir hafta boyunca neredeydin?”
Seungmin yutkundu.
Ağlayacak gibi hissediyordu.
Hyunjin onun için gerçekten endişelenmişti, çaresiz görünüyordu.
Gözlerini kaçırmak istedi ama onu bile yapamıyordu.
Sanki onu görünce tüm enerjisi çekilmişti, hiçbir şey yapacak veya söyleyecek gibi hissetmiyordu.
Hyunjin'in onu kolundan tutup kendine çektiğini hissettiğinde, sanki bunu bekliyormuş gibi kollarını ona sardı.
“Özür dilerim.”
Hyunjin gözlerini sımsıkı yumdu.
İlk sözünün bu olmasını istememişti.
“Özür dileme. Her ne kadar bağırıp çağırsam da affettim seni. Sana küs kalamadığımı söylemiştim.”
Seungmin zorlanarak derin bir nefes aldı.
Nefesi boğazına tıkılıyormuş gibi hissediyordu.
“Ama ben cidden özür dilerim. Sana en çok ihtiyacın olduğu anda, kendimi senden koparmaya çalıştım. Seni düşünmedim. Biraz bencillik ettim sanırım. Hyunjin-ah, seni endişelendirdiğim için özür dilerim.”
“Neden kimseye nereye gittiğini haber vermedin?”
“Bilmiyorum. Sanırım en baştan başlamak istedim. Sana zarar verdiğimi düşünüyordum, o yüzden seni bu yeni başlangıca dahil etmek istemedim. Aslında kimseyi istemedim. Arkadaşlıklarımı da baştan kurayım istedim.”
Hyunjin geri çekildi.
Seungmin kaşlarını çattı ve hırkasının koluyla gözlerini kuruladı.
“Sence bensiz bir hayat kurabilir miydin?” diye sordu Hyunjin.
Seungmin kafasını salladı.
“Hayır. Bunu bildiğim için buradayım zaten.”
Hyunjin gözlerini devirdi.
“Cidden, bunu anlaman için yaşaman mı gerekiyordu?” Seungmin'in duraksadığını görünce gülümsedi. “Beyinsizsin Seungmin.”
“Benden senin kadar mükemmel olmamı bekleyemezsin, Hyunjin.”
Hyunjin onu tekrar kendine çekti.
“Seni seviyorum.”
Seungmin kalbi ağzına gelmiş gibi hissederken hiç düşünmeden karşılık verdi.
“Seni kendimden bile çok seviyorum.”
Bu, bir buçuk aydır en başından beri hissettiklerinin ilk dışa vurulmuş haliydi.
Hyunjin bunu en başından beri bilse de, Seungmin çok geç fark etmişti.
•••
Ara vere vere yazdım. Kalbim buna dayanmıyordu.
Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok.
Hadi bu kitap da okuyanlara ithaf edilmiş olsun. Pek okuyucusu olmayacak ne de olsa.
Angst yapmadım çünkü kendi duygusallığımın bunu kaldıramayacağını fark ettim. Yoksa çok daha değişik bir son olacaktı.
Galiba yazamadım ya, emin değilim.
Neyse, kendinize iyi bakın 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Croissant ;; Hyunmin {✓}
Short StoryHyunjin, Seungmin'i kruvasanlarıyla iyileştirmeye çalışıyordu. | 2018 Temmuz