'2'

415 54 13
                                    

''Kimseler yok burada.'' 

Jeon Jungkook elindeki aletle heykelin üst gövdesini şekillendirirken havaya doğru fısıldadı. Üzeri çırılçıplak, saçları darmadağınıktı. Taş yontmaktan yorulmuş ellerini bir süreliğine iki yanına indirip artık bedeni belli olmaya başlamış heykele gözlerini dikti.

''Yapayalnızım, sevgili dostum. Bana acıyorsun değil mi?'' 

Sanki cevap alabilirmiş gibi bekledi, gözlerini ayırmıyordu. Uzun sessizlikten sonra tekrar konuşmaya başlamıştı. ''Bugün dışarı çıkmayı planlıyordum ama Paris resmen yanıyor. Hiç böylesini görmemiştim.'' Ellerini kucağında birleştirirken başını öne eğdi. Topladığı uzun saçlarından fırlamış birkaç saç tutamı yüzünü süslerken Jeon Jungkook, yaptığı bütün o heykellerden daha güzel görünüyordu.

''Shawntel bir keresinde şöyle demişti: 'Bir gün dünyanın üzerinde koca bir ateş topu olacak fakat sen hala kendi kendine konuşuyor olacaksın.' Yanılıyor o, sevgili dostum. Ben kendi kendime konuşmam, bu delilik olurdu. Burada birçok arkadaşım var, onlarla konuşuyorum tabii ki! O inatçı kadın anlamıyor. Pek başı diktir o, nasıl alt edebilirim?'' Başını iki yana sallayıp ayağa kalkarken gözlerini etrafta gezdirdi. Eline başka bir alet alırken heykelin omuzlarına şekil vermeye başlamıştı. Artık bilekleri acıyor, parmakları çalışmaktan renk değiştiriyordu fakat durmadı çünkü yapabildiği tek şey buydu. 

Saatler geçmiş, hava kararmıştı. Dışarıdan güzel bir piyano melodisi duyuluyordu. Odanın köşelerinde duran mumlara ilerledi ve masanın üzerinde bulduğu kibritle tek tek yaktı hepsini. Mumun titrek ışığı yüzünü aydınlatırken gözlerini yumdu yavaşça. 

Güzel bir şarkı mırıldanmaya başladığında odadaki dostları ona kulak verdi. Bir bahar esintisini, ferah ve aydınlık meyve bahçelerini anımsatan güzel sesi odasını dolduruyor, belki de yaşadığı sokakta da yankılanıyordu. Çırılçıplak bedeni zarif hareketlerle odanın içinde dolaşırken saçlarındaki tokayı çıkardı ve uzun tutamların güzelce omuzlarına dökülmesine izin verdi. Tek başına bir müzikalin baş karakteri gibi bir oraya bir buraya süzülüyordu. Tek tek heykelleriyle dans edermiş gibi yaptıktan sonra, sıra odanın ortasındaki yarı bedene geldi. Havayı avuçlayan taştan ellere kendi ellerini sardı ve gözlerini kapatarak şarkının son kısımlarını da havaya bahşetti. Bir an, sanki büyük bir seyircinin önünde, sahnedeymiş gibi alkış sesleri duyduğunu sanmıştı lakin kendi hayal gücünün oyunu olduğunu düşünerek görmezden gelmişti.

Görmezden gelmemeliydi; çünkü Afrodit odanın köşesindeki şilteye oturmuş coşkuyla alkış tutuyordu.

The Sculpture 'taekook'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin