"Bu güzel taştan ten!"
Jeon Jungkook elindeki aleti bir kenara fırlatırken ilahi sesiyle söyledi.
Hali tavrı bugünlerde pek bir güzel olan bu dağınık adamın neşesinin kaynağı çok uzakta değil, tam karşısındaydı. Tan yerinde dans eden bir kuş misali odada süzüldü ve henüz yapmayı bitirmiş olduğu dostuna ulaştı."Bu taştan eller!"
En sevdiği şeydi bu. Zarif uzun elleri okşadı, dudaklarını hafifçe elin soğuk üst kısmına dokundurdu.
"Bu taştan vücut!"
Ne güzeldi dostunun o incecik beli, geniş omuzları, şekilli bacakları. Kendisi yapmış değil miydi?
Elini yavaşça göğsünün sol kısmına sürüdü. Bu altından kanı canı olmayan varlık ne de güzeldi erken saatlerde!
"Ve bu taştan kalp!" diye fırladı dudaklarından çıplak cümlesi. "Ne de çok benziyoruz, taştan dostum!"
Şimdi adeta bağırıyordu. Odanın içinden bir ses ulaştı kulaklarına. O anlığına anlamsız gelen ve kavraması mümkün olmayan ses bir anlığına parlamış, sonra sönmüştü. Çok sevgili Afrodit de neşesine hakim olamıyordu demek!
Jungkook gülümseyerek tutunduğu heykele baktı. Öyle güzel ve büyüleyiciydi ki, bu sefil adam koskoca Paris denen şu lağım çukurunda bir benzerine dahi rastlamamıştı. O bütün aşağılık insanlar değil miydi onu güzel dünyadan soğutan! Bütün servetlerini göğüslerine doldurmuş gibi gezen ve üç kuruş için ne hallere düşen o insanlar, en çirkin kalplilerinin bile sözde saygın sıfatıyla sosyete denilen bataklıkta yer bulabilmesi, hepsi soysuzluktan değil miydi? Kendi şeytanlarını öyle bir gururla takdim ederdi ki bu insanlar, bütün dünyevi zevklerin esiri olduklarını öyle kabara kabara haykırırlardı ki iğrenirdi Jungkook onlardan. Lakin bu güzel taştan varlık hiç de öyle değildi! O ne bencil, ne ahlaksız ne de kötü biriydi. Tek yaptığı bütün gün orada dikilmek ve Jungkook'u dinlemekti. Böylesine sadık ve saf bir varlık daha olabilir miydi?
"Sana güzel çiçekler almalı!" diye şakıdı uzun saçlı oğlan. Saçlarını dağınıkça toplayan ince tokayı çıkardı ve zarif bileğe dikkatlice geçirdi.
"Hediyem pek değerli değil, yine de şimdilik bu senin olsun, sevgili dostum. Yarın beni eli boş beklemeyesin."
Heykelin eline son bir öpücük kondurduktan sonra yavaş adımlarla yatağına uzandı. Elleri karnında birleşmiş, uzun saçları mum kokan yastığa dağılmıştı.
O gece uyuyakalan Jungkook'un yanı başındaki mumu Afrodit söndürüvermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Sculpture 'taekook'
أدب الهواةJeon Jungkook adındaki heykeltıraş, kendi elleriyle yaptığı heykele aşık olur.