''Duru hissediyorum kızım bu sene çok güzel olacak, sonunda bitiyor okul.'' Kıyafetlerimi dolaba koyarken gülümsememi yüzümden silemiyordum, Melek haklıydı sonun da bitiyordu okul. Ne oluyordu bize böyle ya! Çocuksu bir heyecan vardı içim de, üniversiteye kayıt olmaya geldiğim ilk gün gibi. ''Ayy aslında biliyor musun Melek bende çok heyecanlıyım neden bilmiyorum ama bu sene diğerlerinden çok daha farklı olacak, hissediyorum.'' Melekle biz 4 yıldır arkadaştık, yani üniversiteye başladığından beri, evet onun üniversiteye başladığından beri. Melek hemşirelik fakültesinde bende tıp fakültesinde okuyordum. Ben ikinci sınıftayken kampüsün içinde ev arkadaşı aradığım için ilan bastırmıştım ve asmak için uygun yer ararken arkamda o da arkamda beni takip ediyordu, ben uzaklaşıp hızlandıkça o da benimle birlikte geliyordu, ben tuhaf bir şekilde arkamdan koşturan kızdan korkarken iyice kovalamaca oyununa dönmüştü sonunda arkamdan seslendiğinde hem aptallığıma şaşırmıştım hem de gülme krizine girmiştim. ''Heyy, elindeki ilana bakmak istiyordum sadece bende ev arkadaşı arıyorum.'' O gün ikimizde orada gülme krizine girmiştik ve birbirimizle iyi tanışarak ev arkadaşı olmaya karar verdik.
Ben İzmirliydim, annem hemşire babam ise matematik öğretmeniydi, ben tek çocuktum, babam tek aşkım ve annem her zaman benim örnek aldığım insandı. Doktor olmak küçüklüğümden beri en büyük hayalimdi ve bunun için babam ve annem eğitimime çok büyük önem vermişlerdi. Onların sayesinde buralara kadar gelmiştim ve hayatım boyunca onlara minnettar olacaktım. Annem ve babam beni üniversiteye yalnız gönderdikleri için ilk başta baya bir sorun yaşamışlardı, benim tarafımdan bir sorun yoktu, tamamiyle kendi içsel sorunlarıyla ilgili. Neymiş ben çok iyi niyetliymişim çabuk kanarmışım, kandırırlarmış beni. Ne var yani yardıma muhtaç olduğunu sandığım bir kadına tüm paramı verip bir saatlik yolu yürüyerek geldiysem veya sokakta kimsesiz olan bir çocuğu alıp eve kardeşim olsun diye getirdiysem ve-... Neyse konuyu değiştireyim. Melek ise Sivaslıydı ve anne babası aşırı derecede samimi aynı zamanda esprililerdi. Mutlaka ayda bir kez kızlarını görmeye gelir ve bir ton yemek yapıp öyle giderlerdi, evet ikisi de müthiş yemek yaparlardı.
''Hadi çabuk ol üstünü giyde gidelim ilk günden geç kalmayalım.'' Dolabımdan beyaz tişörtümü ve kırmızı eteğimi giydim tişörtümün eteklerini eteğimin içine soktum ve beyaz ayakkabılarımı dolaptan çıkardım. Saçlarımı melekle sohbet ederken kalın maşa yapmıştım ve sadece rimel sürmüştüm. Mutfağa giderken elimdeki ayakkabıları kapının önüne koydum, evde giyecek halim yoktu ayakkabıları yani.
Mutfağa gittiğimde melek çayları dolduruyordu ve kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı, ne ara hazırlamıştı ya bu kız? Sofraya oturup ağzıma peynir attığımda melekte karşıma oturmuştu. ''Melek, kahvaltımızı yaptıktan sora buzdolabına kaldıracaklarımızı koyarız bulaşıklarıda lavabonun içine koy ben gelince yıkarım.'' Şimdi zaman kaybedemezdik daha otobüse binecektik. ''Duru, fark ettin mi ben dört, sen altı senedir kimseyi bulamadık. İster misin bu sene şöyle güzel bir kısmet çıksın.'' Meleğin bu dediğine kahkaha atarken ekmek kırıntısı soluk boruma kaçmış bir beş dakika öksürmüştüm. Benim için altı senedir önüme çıkmayan aşk bu sene mi çıkacaktı? Ben buna sadece gülerdim. Ayrıca benim hayallerim vardı ve bu son ve en önemli senemde aşk ve sevgili gibi bir unsurun önüme çıkma ihtimali gerçekleşirse elimin tersiyle itmek zorunda kalırdım. ''Ne gülüyosun be! Kızım, bizimde hakkımız değil mi mutlu olmak?'' Yerimden kalkıp elimde ki tabakları dolaba yerleştirmeye başladım. ''Zaten mutlu değil miyiz biz Melek? Sen mutluluğu başkasında arama, insanlardan beklentini ne kadar az tutarsan o kadar mutlu olursun. Senin sıkıntın bu kendinde ki potansiyeli far etmeyip hep başkasından bir beklenti içindesin.'' Ağzına attığı ekmek parçasıyla bana cevap verdi.
''Valla ben senin gibi olamıyorum işte seviyorum maceraları ne kadar insan o kadar iyi, benim için.'' Bu başına buyrukluğu bir gün başına bela olacaktı ama umarım az bir hasarla kurtarır kendini. Çantamı alıp ayakkabılarımızı giydiğimizde son bir kez ocağa bakıp açık mı kapalı mı diye kontrol ettim. Evden ocağı kontrol etmeden çıkamazdım ve çıkarken de mutlaka kapıyı iyi kapatmış mıyım diye kontrol ederdim. Apartmandan çıkıp durağa giderken kenarda duran hayvanlar için koyulmuş su kasesinin içinde ki suyu ağacın dibine döküp köşedeki çeşmeden yenisini doldurdum ve telefonuma gelirken kedi, köpek maması almak için not yazdım. Hayvanlara karşı sonsuz bir sevgim vardı, nerede bir kedi köpek görsem aklıma onları sevmek gelmez. 'Acaba aç mı? susamış mıdır? Veya üşüyor mudur?' gibi sorular gelir. Başlarının okşanması hep yapılan bir şey ama yardım etmek.. işte onu herkes yapmıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT ÇEMBERİ
General FictionÜniversitede tanıştığı sevgilisiyle rüya gibi bir aşk yaşayan Duru, sevgilisinin arkadaşı tarafından rahatsız edilmesiyle hayatının çıkmaza girdiğini yavaş yavaş anlar. Üstüne arkadaşını hamile kalması ve bebeğini öylece Duruya bırakıp kayıplara kar...